Blog / Türkiye Ekonomisi: Onuncu Kalkınma Planı Perspektifinde Verimlilik
Türkiye Ekonomisi: Onuncu Kalkınma Planı Perspektifinde Verimlilik
Hasan YURTOĞLU / Daire Başkanı (Kalkınma Bakanlığı, Ekonomik Modeller Dairesi) - Pınar YAŞAR / Planlama Uzmanı (Kalkınma Bakanlığı, Ekonomik Modeller Dairesi) Türkiye Ekonomisi: Onuncu Kalkınma Planı Perspektifinde Verimlilik
2014-2018 dönemini kapsayan Onuncu Kalkınma Planında 2023 hedeflerine ulaşma yolunda Türkiye’nin yüksek refah seviyesine ulaşarak gelişmiş ülkeler arasına girmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, Türkiye’nin büyüme performansının daha yüksek, istikrarlı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması öngörülmektedir.
Kaynakların etkin kullanımını ifade eden verimlilik kavramı küreselleşen ve rekabetin yoğun olarak yaşandığı günümüz dünyasında daha da kritik bir role sahip olmaya başlamıştır. Ülkeler verimlilik düzeyinde elde ettikleri kazanımlarla uluslararası pazarlarda daha rekabetçi bir konuma gelebilmekte ve ihracat performanslarını artırabilmektedirler. Bu nedenle verimlilik, yüksek ve istikrarlı büyüme açısından kritik rol oynamaktadır. Ekonominin verimlilik artışlarıyla desteklenmesi, büyümenin uzun vadede istikrarlı biçimde sürdürülmesi ve dolayısıyla toplumun refahı açısından önemlidir. Teknoloji düzeyinde gelişim sağlayamayan ve dolayısıyla verimliliği kalıcı olarak yükseltemeyen ülkelerin orta gelir tuzağına yakalanmaları kaçınılmaz olmaktadır. Nitekim, orta gelir tuzağına yakalanmadan yüksek gelirli ülkeler içinde yer almayı başaran ülkelerin geçmiş tecrübelerine bakıldığında, ekonomik yapıdaki değişimde etkili olan ve nominal yakınsamadan ziyade reel yakınsamayı sağlayan en önemli faktörün verimlilik olduğu görülmektedir.
Türkiye ekonomisinde gelişmelere bakıldığında, verimliliğin büyümeye katkısının genel olarak çok sınırlı düzeyde ve düşük olduğu görülmektedir. Büyüme önemli oranda sermaye ağırlıklı olarak sağlanmaktadır. Nitekim 1985-2012 döneminde ortalama olarak sermaye stoku ve istihdam büyümeye yaklaşık yüzde 63,6 ve yüzde 25,3 oranında katkıda bulunmuşken, verimliliğin katkısı yüzde 11,1 düzeyinde kalmıştır. Bu uzun dönem büyüme yapısı dikkatle incelendiğinde, büyümenin dengesiz ve dalgalı bir yapı sergilemesinin yanı sıra ortalama büyümenin düşüş eğiliminde olduğu göze çarpmaktadır. Bu durum, sermaye birikimine bağımlı bir üretim yapısının doğal sonucu olarak görülmektedir. Bu eğilimi kırmak ve hatta tersine çevirmek için uygulanması gereken temel politika da üretimin ve dolayısıyla büyümenin üretim faktörleri açısından daha dengeli bir yapıya ulaştırılmasıdır. Bu kapsamda kalıcı ve istikrarlı verimlilik artışlarının sağlanmasına yönelik politikalar kritik önem taşımaktadır. Nitekim Onuncu Kalkınma Planında yüksek ve istikrarlı büyüme yönündeki temel strateji verimlilik artışı ve sanayileşmenin hızlandırılması yoluyla ihracat dayalı, özel sektör öncülüğünde, rekabetçi üretim yapısının geliştirilmesi olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede izlenecek büyüme stratejisinin en önemli ayağını ekonomi genelinde sağlanacak verimlilik artışları oluşturmaktadır. Özellikle sanayileşme sürecindeki kazanımların hem verimlilik artışının desteklenmesine hem de büyüme performansına olumlu katkı sağlaması beklenmektedir. Plan’da verimlilik odaklı bir çerçevede rekabet gücü artırılarak ve cari açık gibi kırılganlıklar yaşanmadan yüksek ve istikrarlı büyümeye ulaşma hedefi vurgusu öne çıkmaktadır. Nitekim verimlilik artışına yönelik politikaların etkin bir biçimde hayata geçirilebilmesi için Plan’da yer alan öncelikli dönüşüm programları arasında sanayi sektörünü hedef alan “Üretimde Verimliliğin Artırılması Programı” ilk sırada yer almıştır.
Verimlilik kavramı hem işgücü verimliliği hem de toplam faktör verimliliği (TFV) göstergeleri üzerinden tartışılmaktadır. İşgücü verimliliği uluslararası karşılaştırmalarda önemli bir gösterge niteliğindedir. Türkiye’de işgücü verimliliği gelişmelerine bakıldığında, verimlilik düzeyinin birçok gelişmiş ülkeye göre düşük düzeyde kaldığı görülmektedir. ABD’nin verimlilik düzeyinin baz olarak 100 değerini aldığı kabul edildiğinde, 2012 yılı için Türkiye’nin işgücü verimlilik düzeyinin 46,9 olarak gerçekleştiği görülmektedir. İşgücü verimliliği düzeyi, 2012 yılında Avro bölgesi için 85,9, OECD ülkelerinin geneli için ise 74,4 değerini almıştır. Polonya, Macaristan gibi ülkelerin işgücü verimlilik düzeyi açısından Türkiye ile aynı grupta yer aldığı görülmektedir. Türkiye ekonomisinde işgücü verimliliği düşük düzeyde olmakla birlikte, yakınsama teorisiyle uyumlu olarak işgücü verimliliğinin artış hızlarının oldukça yüksek düzeyde olduğu göze çarpmaktadır. 2002-2008 döneminde işgücü verimliliği ortalama yüzde 6,6 oranında artış göstermiş, 2008 yılında yaşanan krizle sekteye uğrasa da işgücü verimliliği artışları son yıllarda da oldukça iyi bir performans sergilemiştir. Önümüzdeki dönemde bu durum sürdürüldüğü takdirde gelişmiş ülkelerin işgücü verimlilik düzeylerine yakınsanabilir ve Türkiye ekonomisinin rekabet gücüne olumlu katkı sağlayabilir. Bu artışın sürdürülebilirliği de eğitim alanında ve işgücü piyasalarında uygulanacak sağlıklı politikalarla mümkün olabilecektir. Nitekim sektör içi verimlilik düzeylerinin artırılabilmesi için hem işgücünde yer alan bireylerin niteliklerinin yükseltilmesi hem de eğitim kalitesinin artırılması yoluyla daha nitelikli bireylerin yetiştirilmesi ihtiyacı vurgusu ve buna yönelik önlemler Onuncu Kalkınma Planı’nda yer almıştır.
Şekil 1. İş gücü verimliliği
1980-2000
1980-2012
2002-2008
2002-2012
2012*
ABD
1,5
1,6
1,8
1,7
100
Almanya
2,2
1,8
1,4
1,0
94,6
Japonya
3,1
2,4
1,4
1,3
65,1
Güney Kore
6,5
5,5
4,7
4,1
46,9
İspanya
2,2
1,8
0,7
1,3
81,2
Polonya
---
---
3,1
3,2
45,6
Macaristan
---
---
3,5
2,3
46,3
Çek Cumhuriyeti
---
---
3,9
2,7
50,1
Türkiye
2,8
3,0
6,6
4,3
46,9
OECD
---
---
1,6
1,3
74,4
Avro Bölgesi
---
---
1,1
0,9
85,9
Tablo 1. Seçilmiş Ülke ve Ülke Grupları İçin İşgücü Verimliliği Artış Hızları (%)
Kaynak: OECD Veri tabanı
*ABD=100
Toplam faktör verimliliği ise teknoloji gelişimi, makroekonomik istikrar gibi ekonomide yaşanan gelişmeleri içinde barındıran ve ekonomi geneli verimliliği yansıtan bir göstergedir. Türkiye’de TFV gelişmelerine bakıldığında, 1980’li yıllarda TFV düzeyinde kayda değer bir gelişme yaşanmadığı görülmektedir. Bu dönemde önceki dönemlere göre oldukça yüksek sermaye birikimi gerçekleştiği için TFV artışları sınırlı düzeyde kalmıştır. 1990’lı yıllar ise Türkiye ekonomisinde büyümenin istikrarsız bir yapı sergilediği, enflasyon oranlarının oldukça yüksek düzeylerde olduğu, tasarrufların verimli yatırımlara dönüştürülemediği ve makroekonomik istikrarsızlığın hakim olduğu bir dönem olmuştur. Dolayısıyla bu dönemde yaşanan gelişmelere bağlı olarak TFV düzeyi yerinde saymıştır. 2000’li yıllarda ise Türkiye ekonomisinde yaşanan krizlerin ardından, TFV’de önceki dönemlere kıyasla oldukça olumlu gelişmeler yaşanmış ve TFV büyümeye önemli katkı sağlamıştır. Bu durum, hem Türkiye ekonomisinde sağlanan ekonomik ve siyasi istikrarın, hem de gerçekleştirilen yapısal reformların bir sonucu olarak değerlendirilmektedir. Ancak, yaşanan son küresel krizin etkisiyle de TFV gelişmeleri çok olumlu bir tablo yansıtmamaktadır. Önümüzdeki dönemde Plan hedeflerine ulaşmada 2007 yılı sonrasında TFV’deki gözlenen yavaşlama eğilimi bir risk teşkil etmektedir. Dolayısıyla Plan döneminde uygulanacak politikalarla TFV’deki elde edilecek kazanımlar 2023 hedeflerine ulaşma yolunda da kritik bir rol oynayacaktır. Plan döneminde beşeri sermayenin geliştirilmesi, teknolojik ve yenilik faaliyetleri ile sermaye stokunun üretkenliğinin artırılmasının TFV artışına katkı sağlaması ve TFV’nin yıllık ortalama yüzde 1,1 oranında artış göstermesi beklenmektedir. İzlenecek büyüme stratejisi çerçevesinde bu artış da ağırlıklı olarak ticarete konu olan malların üretildiği sanayi sektöründen kaynaklanacaktır.
Şekil 2. Toplam Faktör Verimliliği
2006 2,3
2012 -1,1
2013 -0,5
2018 1,2
2014-2018 1,1
Tablo 2. TFV Artış Hızı (%)
Kaynak: Onuncu Kalkınma Planı.
Sonuç olarak, Onuncu Kalkınma Planı döneminde verimlilik odaklı bir yaklaşımla rekabet gücü artırılarak cari açık sorunu yaşanmadan yüksek ve istikrarlı büyümeye ulaşılması hedeflenmektedir. Birçok alanda etkileşimli olarak izlenecek politikalar bu hedefe ulaşmada yardımcı olacaktır. Verimlilik bağlamında, Plan döneminde altyapı yatırımları, doğrudan yabancı yatırım, Ar-Ge ve eğitim gibi alanlarda uygulanacak politikalar ile mikro ölçekte uygulamaya konulacak ilave politikalar verimlilik artışlarını destekleyici olacaktır. Verimlilik konusunda hem sektör içi verimliliğin artırılması hem de yüksek verimlilik düzeyine sahip sektörlere kayarak verimliliğin artırılması için; para, maliye ve teşvik politikalarının uygulanmasında kaynakların üretken alanlara, özellikle sanayi sektörüne, yönlendirilmesi öncelik olarak gözetilmektedir. Ayrıca, Ar-Ge ve teknoloji politikalarının yanı sıra kayıt dışılık ve yolsuzlukla mücadele, vergi düzenlemelerinde öngörülebilirlik ve istikrar sağlanması, fikri mülkiyet ve patent hakları korunması ve yatırım ortamının güçlendirilmesi alanlarında uygulanacak politikalar da öne çıkmaktadır. Böylelikle özellikle üretken alanlara yeni uluslararası doğrudan yatırım girişleri artacak ve teknoloji transferi yoluyla verimliliği artırıcı yönde katkı yapacaktır. Bunların yanı sıra, uygulanacak işgücü piyasası politikaları ve kadınların işgücüne katılımını artırmaya yönelik politikalarla da ekonomide verimlilik düzeyini artırmak hedeflenmektedir. Kamu sektörü Plan döneminde hem kendi içinde hem de özel sektöre ilişkin uyguladığı politikalarla verimliliğin artırılması açısından önemli bir role sahip olacaktır. Kamu harcamalarının etkinleştirilmesiyle elde edilecek tasarruf ve tahsis edilecek ilave kaynaklar; büyümeyi destekleyecek yatırım harcamalarında, teşviklerde ve Ar-Ge desteklerinde kullanılması amaçlanmaktadır. Kamu eliyle yapılan nitelikli altyapı yatırımları, özel sektör yatırımlarını güdüleyerek üretim kapasitesini artıracak ve üretimin mekanizasyonunda yenilenme sürecini destekleyerek verimlilik bazlı büyüme dinamiğine katkı sağlayacaktır.