ISO BELGELENDİRME
Sektörler
Karbon Ayak İzi Hesalama
İso Belgelendirme
Taksim Danışmanlık Hizmetleri
Güncel Fuarlar
Önceki Sonraki
WorldFood Türkiye’nin En Büyük Gıda Fuarı
WorldFood Türkiye’nin En Büyük Gıda Fuarı
9-12 Eylül 2021
Provimes Web ve Mobil Kurulum ve Kullanım Eğitimimize Davetlisiniz.
Provimes Web ve Mobil Kurulum ve Kullanım Eğitimimize Davetlisiniz.
03 Haziran, Perşembe
Provimes Web ve Mobil Kurulum ve Kullanım Eğitimimize Davetlisiniz.
Provimes Web ve Mobil Kurulum ve Kullanım Eğitimimize Davetlisiniz.
03 Haziran, Perşembe Saat: 10
Kurumsal Akademiler Konferansı
Kurumsal Akademiler Konferansı
24 Haziran 2021 | 14:00 - 16:4
Doğaya Saygı Sertifikası
Blog / Eko-İnovasyon İle Sürdürülebilir Bir Ekonomi
Eko-İnovasyon İle Sürdürülebilir Bir Ekonomi
 
Selin ENGİN / Tuğba ALTINIŞIK DİNÇBAŞ Eko-İnovasyon İle Sürdürülebilir Bir Ekonomi
 
 
 
GİRİŞ
 
Sınırlı ve kıt olan doğal kaynakların hızla tükenmeye başlaması ve çevre kirliliğinin küresel ölçekte etkili olması üzerine hükümetler, üreticiler ve tüketiciler çevreye duyarlı üretim ve hizmet süreçlerini benimsemeye başlamışlardır. Son yıllarda kaynak verimliliği ve çevre kirliliği ülkelerin gündemlerinde daha fazla yer tutmaktadır. Günümüzde çevre konusu sürdürülebilir kalkınma gereksinimleri doğrultusunda ekonomik ve toplumsal gelişmeden ayrı düşünülmemektedir. Bu doğrultuda çevreye duyarlı üretim ve hizmet süreçleri ile çevre teknolojileri yaygın olarak uygulanmaya başlanmıştır.
 
Bu süreçler, atık ve emisyonların ortaya çıktıktan sonra kontrolünü amaçlayan boru sonu arıtma yöntemlerinin aksine atıkları ve emisyonları daha oluşmadan kaynağında önleyerek bir yandan kaynak tasarrufu sağlamayı diğer yandan da çevresel etkileri en aza indirmeyi amaçlamaktadır. Son yıllardaki gelişmeler geleneksel çevre teknolojilerinin, kaynak verimliliğini sağlamada ve çevresel performansı artırmada artık yeterli olmadığını göstermektedir.
 
Doğal kaynaklarla gerçekleştirilen üretim ve tüketimin sürdürülebilir olması için yeni sistemler, prosesler ve hizmetlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu aşamada giderek artan bir şekilde ekonomik kalkınmanın önemli bir faktörü olarak algılanan inovasyon ve sonrasında gelişen eko-inovasyon kavramları devreye girmiştir. İnovasyon, genellikle ekonomik gelişmişlik ve sosyal refah için bir esas olarak görülmektedir. Yakın zamanda ise sanayinin önde gelenleri ve politika yapıcılar, inovasyonu çevre uygulamaları ve performans konularında radikal gelişmeler sağlayacak anahtar olarak da görmektedirler.
 
Eko-inovasyon, politikacılar ve akademisyenler tarafından küresel çevre problemlerinin çözümünde etkili bir yaklaşım olarak tanımlanmakta ve sürdürülebilir ekonominin temelinin kurulması ve endüstrinin ve toplumun değişimi için yeni temel itici güç olarak görülmektedir.
 
Örneğin; Avrupa Birliği Teknoloji Eylem Planı, çevre teknolojilerinin ve ekoendüstrilerin gelişmesini hızlandırmayı amaçlamaktadır. Ayrıca Japonya Hükümeti, eko-inovasyon kavramını “çevre ve insana odaklanan tekno-sosyal inovasyonların yeni bir alanı” olarak geliştirmektedir (OECD, 2009-2).
 
DOĞAL KAYNAKLARIN KULLANIMI
 
Günümüz ekonomik faaliyetleri; iklim değişikliği, enerji güvenliği ve doğal kaynakların kıtlığı gibi sorunları da beraberinde getirmektedir. OECD’nin yaptığı bir çalışmada, herhangi bir yeni politik eylem olmadığı takdirde sera gazı emisyonlarının 2050 itibariyle % 70 artabileceği belirtilmektedir. Doğal kaynaklara talebin yoğun olduğu günümüzde, kaynakların etkin şekilde kullanılmaması, çevre kirliliğini artırarak kaynak kıtlığına neden olacak ve önümüzdeki yıllarda ülke ekonomilerini olumsuz olarak etkileyecektir.
 
Günümüzdeki ekonomik kriz, doğal kaynaklara olan talebi geçici olarak azaltmasına karşın, benzin ve buğday gibi çeşitli küresel ticari ürünlerin ve hammaddelerin fiyatları son beş yılı aşkın süredir giderek artmaktadır. 2008’de ortaya çıkan ekonomik krize kadar, özellikle son beş yılda artan kaynak talebi, fiyatlarda daha önce yaşanmamış bir artışa neden olmuştur (Bleischwitz ve diğ., 2009). Fosil yakıt ve mineraller gibi inorganik kaynaklar ile tarım, ormancılık ve balıkçılık gibi doğal kaynakların küresel ölçekteki kullanımı 1980’lerde 40 milyar ton iken bu rakam 2005’te 58 milyar tona ulaşmıştır.
 
2020’de bu rakamın 80 milyar tona ulaşarak 1980 değerinin iki katına ulaşacağı tahmin edilmektedir (Giljum et al., 2008; Akt: Bleischwitz ve diğ., 2009). Günümüzde küresel ölçekte değerlendirildiğinde kaynak verimsizliğinin boyutu oldukça büyüktür. Yapılan araştırmalara göre; ürünlerin % 80’i ilk kullanımdan sonra atılmakta, üretim materyallerinin % 93’ü satılabilir ürün olarak sonlanmamakta ve üretimde kullanılan veya ürünün içinde var olan materyallerin % 99’u ilk altı hafta içinde atılmaktadır (Department for Business Innovation and Skills, 2010).
 
Üretim endüstrileri, dünyadaki kaynak tüketiminin ve atık oluşumunun önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Dünya çapında, üretim endüstrilerinin enerji tüketimi 1971’den 2004’e kadar % 61 oranında artmıştır. Üretim endüstrisinin enerji tüketimi günümüzde küresel enerji kullanımının neredeyse üçte birini oluşturmaktadır. Benzer şekilde bu endüstriler, küresel CO2 emisyonunun % 36’sını meydana getirmektedir (IEA, 2007; Akt: OECD, 2009-2). Buna karşın üretim endüstrileri, sürdürülebilir bir toplum yaratma konusunda önemli bir itici güç potansiyeline sahiptir.
 
Bu endüstriler, entegre sürdürülebilir metotlar uygulayarak ve ürün ve hizmetler geliştirerek çevresel performansın artırılmasına katkı sağlayabilirler (OECD, 2009-2). Kaynak kullanımı bağlamında değerlendirildiğinde, Avrupa ekonomisinin kaynaklar açısından dış ülkelere bağımlılığının giderek arttığı görülmektedir. Avrupa’daki bir kişinin kaynak tüketimi, gelişmiş ülkelerdeki bir kişinin kaynak tüketiminin ortalama üç katı, üretim miktarı ise ortalama iki katıdır.
 
Son 25 yılda % 45’in üstündeki küresel büyüme hızıyla karşılaştırıldığında Avrupa’daki kaynakların sadece % 3 arttığı görülmektedir. Kaynaklar, giderek artan bir şekilde diğer ülkelerden ihracat yoluyla karşılanmaktadır (Bleischwitz ve diğ., 2009). Sürdürülebilirlik için anahtar, tüm ekonomik faaliyetler sırasında kaynak verimliliğinin ve çevresel performansın radikal olarak artırılmasıdır. Ekonomik büyüme ve gelişme, doğal kaynakların ve enerjinin akılcı yönetimine bağlıdır.
 
EKONOMİK PERSPEKTİFTE ÇEVRE
 
1960’lar sonrasında çevre kirliliğinin ulaştığı nokta ve doğal kaynakların sınırlı olduğu gerçeği, geleneksel ekonomik büyüme, strateji ve politikalarının tartışılmasına neden olmuştur. Klasik çevre politikalarını takiben ortaya çıkan ekolojik modernizasyon yaklaşımı, “üretimi artırıcı ve çevreye duyarlı teknolojik değişim-maliyet minimizasyonu” olarak görülmektedir. Bu yaklaşıma göre çevre yatırımları uzun vadede kendini geriye öder. Kirlilik problemi çözülmediğinde hem hükümetler hem de sanayi gelecekte daha büyük maliyetlerle karşı karşıya kalacaktır. Ayrıca kirlilik önleme faaliyetleri yeni pazar ve ürünler de yaratmaktadır (Dryzek, 1997; Akt: Orhan ve Karahan, 2003).
 
Ekolojik modernizasyon yaklaşımının klasik çevre politikalarından en önemli farkı, çevre ve ekonomi ilişkilerini yeniden kavramsallaştırmasıdır. Ekolojik modernizasyon yaklaşımı, çevre koruma ve ekonomik büyüme hedefleri arasındaki çelişkiyi azaltmayı hedeflemekte ve çevre korumanın uzun vadeli ekonomik kalkınmanın ön koşulu olduğu düşüncesine dayanmaktadır (Christoff, 1996; Akt: Orhan ve Karahan, 2003). Bu yaklaşımda önemli olan ve kontrol edilmesi gereken nokta üretim sürecinin girdi aşamasında sağladığı çevre koruma çalışmalarının oluşan emisyonlar aşamasında da aynı özenle gerçekleştirilmesidir.
 
Ekonomik faaliyetin yarattığı değere çevresel maliyetlerin katılması gerekliliği ekonomik faaliyetlerin çevre kaynaklarına dayanarak gelişmesinden kaynaklanmaktadır. Doğal kaynaklardan ve hammaddeden marjinal fayda sağlayan ekonomi, kaynakların tüketiminde yapılacak yatırımlar ve teknolojik çalışmalarla yeni üretim teknikleri geliştirmelidir. Üretim sırasında girdilerini yönetemeyen birimler, üretim sonrasında oluşan çevre kirliliğini bertaraf etmek ve yönetmek için daha fazla giderle karşı karşıya kalmaktadır. Araştırmalar refah göstergelerinin eko-sisteme ilişkin göstergelerle yakın bağlantılı olduğunu göstermektedir.
 
Refah seviyesini artıran ve yoksulluğu azaltan göstergeler arasında yeterli beslenebilme, hastalıklardan korunabilme, ısınma ve gıda amaçlı (pişirme) enerjiye sahip olabilme, sel, tropik fırtına ve toprak kayması gibi büyük tabii olaylarla mücadele edebilme, temiz havaya sahip olabilme, yeterli ve temiz içme suyuna erişebilme, doğal kaynakları dikkate alan ve devamlı gelir akışını sağlayabilen sürdürülebilir nitelikte yönetim kararları alabilme sıralanmaktadır (UNEP-IISD, 2004; Akt: Ekinci, 2005). Bu göstergeler ele alındığında toplumsal refah için optimum çevresel standartların sağlanma gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Ekonomist Sir Nicolas Stern’in çalışmasına göre iklim değişikliği konusunda çalışmaların yapılmaması ve önlemlerin alınmaması durumunda oluşacak olan küresel çevresel problemlerinin maliyeti, küresel Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın (GSYİH) % 20’si olacaktır.
 
Bugün itibariyle GSYİH’nin % 1’inin söz konusu önlemlere ayrılması ile problemin çözümüne yaklaşılması mümkün gözükmektedir. Bir an önce faaliyete geçilmemesi % 1’lik kısmı % 2’ye yükseltmektedir. Harekete geçmek için uluslararası ve acil önlemlerin alınması gerekmektedir (Stern, 2006). İnovasyon ekonomik ve sosyal refah için uzun zamandır kalkınmanın merkezinde konumlandırılmaktadır. Ekonomik büyüme için belirgin bir etmen olarak kabul edilmektedir. Yeşil büyümenin gerçekleştirilmesi için endüstri yeniden yapılanmalı, mevcut ve tamamen yeni teknolojiler daha yenilikçi bir şekilde uygulanmalıdır (OECD, 2009-1).
 
Ayrıca çevresel baskılar, oluşan yeni pazarlar ve kıt olan kaynaklar nedeniyle kalkınmanın ve ekonomik büyümenin yeniden tanımlanmaya çalışıldığı günümüzde ekonomik ve politik faaliyetlerin yeni küresel gelişmeler çerçevesinde yapılandırılması, planlanması son derece önemli görülmektedir. EKO-İNOVASYON İnovasyon, sanayide sürdürülebilir üretim yolunda önemli bir rol oynamaktadır. OECD, inovasyonu “yeni veya önemli derecede gelişmiş ürün (mal veya hizmet) veya proses; yeni bir pazarlama yöntemi; işletme uygulamaları, işyeri organizasyonu veya dış ilişkiler kapsamında yeni bir organizasyonel yöntem” olarak tanımlamaktadır (OECD ve Eurostat, 2005). Endüstriler, geleneksel olarak kirleticilerini oluştuktan sonra deşarj noktalarında kontrol etmeyi amaçlamaktadır.
 
Boru sonu kirlilik kontrolü yaklaşımının maliyetli olması nedeniyle endüstriler, üretim süreçlerindeki enerji ve malzeme miktarlarını azaltan temiz üretim uygulamalarını hızla benimsemektedir. Günümüzde birçok firma, ürünün yaşam döngüsü boyunca ortaya çıkan çevresel etkileri dikkate almaktadır. Bu firmalar, çevre strateji ve uygulamalarını kendi yönetim sistemlerine entegre etmektedir. Bazı önde gelen firmalar, atıkları geri kazanarak veya üretim için yeni kaynaklara dönüştürerek nihai atık deşarjını ortadan kaldıran kapalı döngü üretim sistemlerini oluşturmaya çalışmaktadır.Eko-inovasyon, endüstrideki bu çeşit uygulamaların gerçekleşmesine yardımcı olmaktadır (OECD, 2009-2).
 
Reid ve Miedzinski (2008) tarafından yapılan kapsamlı tanıma göre ekoinovasyon, “birim çıktı başına minimum doğal kaynak kullanımı ve minimum toksik madde salınımı sağlayan yaşam döngüsüyle birlikte insan ihtiyaçlarını karşılamak ve herkes için daha iyi bir yaşam kalitesi sağlamak amacıyla, özgün ve rekabet açısından değerli malların, proseslerin, sistemlerin, hizmetlerin ve prosedürlerin ortaya çıkarılması” olarak tanımlanmaktadır (Bleischwitz ve diğ., 2009). Eko-inovasyon, OECD inovasyon tanımıyla karşılaştırıldığında ise genelde iki önemli fark dışında aynıdır. Bu farklar (OECD, 2009-2):
 
1. Eko-inovasyon, çevresel etkiyi azaltmak amacıyla tasarlanıp tasarlanmadığına bağlı olmaksızın, çevresel etkinin azalmasını sağlayan inovasyondur.
 
2. Eko-inovasyonun kapsamı, yenilik yapan organizasyonun klasik organizasyonel sınırlarının dışına çıkabilir.
 
Ayrıca, mevcut sosyo-kültürel normlarda ve kurumsal yapılarda değişikliği başlatan daha kapsamlı sosyal düzenlemeleri içerir. Eko-inovatif teknolojiler, sürdürülebilir üretim ve tüketimin sağlanmasında en önemli araçlardan birisidir. Enerji ve malzeme etkin teknolojiler, malzeme, enerji ve suyun etkin kullanımını sağlayarak ve atık oluşumunu en aza indirerek üretim maliyetlerini azaltabilirler. Ayrıca bu teknolojiler, yeni pazarlar oluşturmakta, rekabeti geliştirmekte ve aynı zamanda sosyal ve çevresel fayda sağlamaktadır (Department for Business Innovation and Skills, 2010). Eko-inovasyonun üç temel yönü şu şekilde sıralanabilir (OECD, 2009-2):
 
1. Hedefler, eko-inovasyonun temel odak alanlarıdır. Bunlar; ürünler, prosesler, pazarlama yöntemleri, organizasyonlar ve kurumlardır. Ürünlerdeki ve proseslerdeki ekoinovasyon, teknolojik gelişmelere bağlı olma eğilimindedir. Fakat pazarlama, organizasyonlar ve kurumlardaki eko-inovasyon, teknolojik olmayan değişmelere daha fazla bağlıdır
 
2. Mekanizmalar, hedef alanlarda nasıl değişiklikler yapıldığıdır. Uygulama değişikliklerini, uygulamaların yeniden tasarımını, mevcut uygulamaların alternatiflerini veya ortaya çıkan yeni uygulamaları kapsar.
 
3. Etkiler, eko-inovasyonun çevresel şartları nasıl etkilediğidir. Eko-inovasyon, temel olarak üç kategoride incelenmektedir: proses, ürün ve sistem inovasyonları (Bleischwitz ve diğ., 2009): Proses inovasyonları: Yeni veya önemli derecede geliştirilmiş bir üretim veya dağıtım yönteminin uygulanmasıdır. Ürün İnovasyonları:
 
Çevresel etkinin en aza indirileceği bir yolla, özgün ve önemli derecede geliştirilmiş ürün veya hizmetleri kapsamaktadır. Sistem İnovasyonları: Bu tür inovasyonlar, yalnızca teknolojik sistemleri değil endüstriyel, toplumsal ve davranışsal değişiklikler gibi sistem değişikliklerini ve pazar şartlarını radikal ve yıkıcı şekilde değiştiren teknolojileri (örneğin hidrojen ve yakıt hücreleri) de kapsamaktadır.
 
EKO-İNOVASYONUN MAKRO ve MİKRO EKONOMİK ETKİLERİ
 
Günümüzde ülkelerin kalkınma hedeflerine ulaşmaları sürecinde bilim ve teknoloji politikaları önemli rol oynamaktadır. Ekonomik, sosyal ve çevresel gelişme sürecinde rekabeti artırıcı faktörlerin başında bilim, teknoloji ve inovasyon konularını kapsayan Ar-Ge çalışmaları gelmektedir. Bu nedenle, ülkelerarası karşılaştırmalarda Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı, ülkenin bilim ve teknoloji politikalarına verdiği önemin bir ölçütü olarak değerlendirilmektedir.
 
2007 yılı Dünya Bankası verilerine göre Danimarka, ABD ve Almanya GSYİH’lerinin % 2,5’inden fazlasını; Finlandiya, Güney Kore, Japonya ve İsveç GSYİH’lerinin yaklaşık % 3,5’ini ve İsrail ise GSYİH’sının % 4,74’ünü Ar-Ge çalışmalarına aktarmaktadır. Türkiye’de ise söz konusu oran 2007 yılında % 0,71, 2008 yılında ise % 0,73’tür (Dünya Bankası, 2010).
 
Almanya, ABD ve Japonya gibi çevresel teknolojilerin uygulanmasında ileri olan, çevre teknolojileri üreten ve gelişmiş ekonomilere sahip ülkeler için çevre koruma uygulamalarının rekabet güçlerini etkilemediği söylenebilir. Çevre koruma uygulamaları; teknoloji üretmeyen ve ekonomisi zayıf ülkeler için farklı sonuçlar doğurabilir (TÜSİAD, 2007). Yeni gelişmelerin ekonomiye nüfuz etmesinin önemi gözden kaçırılmamalıdır. Bir inovasyon eğer geliştirildiği bölge dışında farklı ülkeler, endüstriler ve aynı sektörde yer alan diğer firmalar tarafından yaygın biruygulama alanı bulamazsa sadece küçük bir etkiye sahip olmaktadır (OECD ve Eurostat, 2005). Bu bağlamda inovasyonun yaygınlaştırılması, transferi ve söz konusu pazarın gelişmesi önemli bir noktadır. Yapılan çalışmalar, teknolojinin geliştirilmesinden daha önemli olan noktanın ilgili pazarın geliştirilmesi olduğunu göstermektedir.
 
Kaynak ve enerji kullanımında verimlilik ve çevresel performans artırımı için geniş çaplı inovasyonların gerçekleştirilmesi, gelecek yıllarda yeni endüstri ve iş alanları yaratılmasına da yardımcı olacaktır. Mevcut ekonomik kriz ve iklim değişikliği müzakereleri bundan dolayı yeşil ekonomiye geçiş için bir fırsat olarak görülmektedir (OECD, 2009-1). Eko-inovasyon yapan şirketler için rekabet gücünü artıran doğrudan ve dolaylı çok çeşitli yararlar vardır. Doğrudan yararlar, daha iyi lojistik ve daha gelişmiş kaynak verimliliğinden kaynaklanan maliyet tasarrufları gibi operasyonel avantajları kapsamaktadır.
 
Dolaylı yaralar ise daha iyi bir imaj, tedarikçi, müşteri ve otoritelerle daha iyi ilişkiler, gelişmiş bir inovasyon kapasitesi, sağlık ve güvenlik konularında gelişmeler ve yüksek iş tatmini gibi avantajları kapsamaktadır. Dolaylı yararlar uzun dönemde değer yaratır ve proaktif davranış için en önemli etkendir (Kemp ve Anderson, 2004). Kuramsal maliyet stratejileri, güçlü bir küresel rekabet için artık yeterli değildir. Küresel rekabetin sağlanmasında daha fazla inovasyon kapasitesinin oluşturulması, uygulamanın gerçekleşmesi ve yeni pazar fırsatlarının geliştirilmesi önemlidir.
 
Bilginin uygulanması, geliştirilmesi ve özümsenmesi rekabetçiliğin merkezidir. Ayrıca yatırımcıların ve uzman çalışanların firmaya çekilmesi rekabet için anahtar faktördür ve iyi bir imaj her iki durum için de giderek artan bir öneme sahiptir. Bilgi temelli rekabetçilik ve eko-inovasyon ilişkisine odaklanmak; yeşil rekabetçiliğin küresel ekonomide artan rolünü ve doğasını anlamak için gereklidir (Kemp ve Anderson, 2004). Materyal ve enerji geri kazanım pazarı özellikle ABD ve Japonya’da büyüme trendi göstermektedir. Avrupa’da pazar büyüklüğü 100 milyar Euro ile 1,2-4,5 milyon istihdam yaratmıştır.
 
Eko-inovasyon pazarı kağıt geri dönüşümünü % 50, cam geri dönüşümünü % 43, demir olmayan metal geri dönüşümünü ise % 50 artırmıştır. Küresel çevre dostu ürün ve hizmet pazarı (yeşil ürün ve proses tasarımı hariç) 2000 yılında 300 milyar $ iken, 2010 yılında 550 milyar $’a çıkmıştır. Ayrıca gelecek 10-15 yıl içinde ihtiyaç duyulacak ürünlerin % 50’sinin hala keşfedilmediği öngörüsü de düşünüldüğünde pazarın potansiyeli daha net ortaya çıkmaktadır. Dünya çapında ekonomik büyümenin çevresel ürün ve hizmetler üzerindeki etkileri enerji-hammadde-su ve gıda gibi temel öncelikli alanlarda görülmektedir.
 
Bu alanlar şunlardır (Department for Business Innovation and Skills, 2010): AB ülkelerinde yapılan araştırmalara göre; eko-inovasyonun pazardaki işletmelerin rekabet güçleri için önemi ispatlanmıştır. Ayrıca çevre dostu teknolojilere yatırım yapılması yeni bir büyüme alanı ve kazan-kazan fırsatı oluşturmaktadır. Eko-inovasyon Kyoto sonrası çağda endüstrilerin iklim değişikliğine çözüm bulmada ve “yeşil büyüme”nin farkına varmalarında önemli bir itici güç olabilir.
 
SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM ve EKO-İNOVASYON
 
İnovasyon, üretim sektörlerinin sürdürülebilir üretime yönlenmesinde önemli bir rol oynamaktadır ve küresel sürdürülebilir üretim evrimi ekoinovasyon sayesinde gerçekleşmektedir. Birçok şirket ve hükümet rekabetçiliği geliştirirken, işletmelerin sürdürülebilir kalkınmaya katkılarının tanımlanmasında eko-inovasyon terimini kullanmaktadır (OECD, 2009- 3). Eko-inovasyon, geleneksel kirlilik kontrolünden temiz üretime, yaşam döngüsü yaklaşımına ve kapalı döngü üretim sistemlerine varan sürdürülebilir üretim uygulamalarına olanak sağlamaktadır. Sürdürülebilir üretim uygulamaları geliştikçe eko-inovasyon prosesi daha karmaşık ve koordine etmesi daha zor hale gelmektedir (OECD, 2009-2).
 
Eko-inovasyon sadece iyileştirici bir boru sonu tekniği olmayıp bir ürünün veya hizmetin yaşam döngüsünün her aşamasında düşünülebilmektedir. Fakat eko-inovasyonun kaynak veya enerji verimliliği üzerindeki etkisi göz önüne alındığında en fazla kazanım, tedarik zincirinin üretim kısmının ele alınmasıyla gerçekleşmektedir. Buna örnek olarak üretim ve malzeme kullanım verimliliğinin artırılması verilebilir. Buna karşın yaşam döngüsünün her aşamasında eko-inovasyonun sağladığı enerji ve kaynak azaltımı önemlidir.
 
Ayrıca eko-inovasyon uygulamalarını ilerletmek için bütünsel ve çok yönlü bir yaklaşım gereklidir. Bu doğrultuda, sadece teknolojik inovasyona odaklanmak yerine eko-inovasyonun insan faktörünü (davranış ve yaşam tarzı değişikliği vb.) de dikkate almak gereklidir (Bleischwitz ve diğ., 2009). SONUÇ ve ÖNERİLER Kalkınmanın ekonomik, ekolojik ve sosyal alanlarda sağlanan eşzamanlı sürdürülebilir bir gelişme ile gerçekleşmesi ve sürdürülebilir üretim ve tüketim kavramlarının hayata geçmesi için bilim ve teknoloji politikası, ekonomik ve çevresel politikalarla bütünleştirilmelidir.
 
Ayrıca ekonomik büyüme ve çevre ilişkisinin kıt olan kaynaklar ve küresel çevre sorunları nedeniyle yeniden tanımlanma gereksinimi ve çabaları göz önüne alındığında, ekonomik ve politik faaliyetlerin bu çerçevede planlanması gerekmektedir. Endüstrinin sürdürülebilir şekilde yeniden yapılanması ve yeni teknolojilerin geliştirilip yaygınlaştırılması yeşil büyümenin gerçekleştirilmesi için gereklidir. Üretim sırasında girdilerin verimli ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmemesi üretim sonrasında oluşan çevre kirliliğinin yönetimi için daha fazla maliyet oluşmasına neden olmaktadır.
 
Son yıllarda dünya çapındaki büyük yatırımcıların finansal kaynaklarını, deneyimlerini ve uzmanlıklarını enerji ve kaynak verimli çözümler üreten teknolojilere odakladıkları açık bir şekilde görülmektedir. Özellikle AB ülkelerinde hızla ilerleyen bir pazar olan eko-inovasyon ile karlılığın, ihracatın, istihdamın ve rekabet gücünün yanında temel olarak çevre teknolojisi ihraç potansiyelini artırmak da amaçlanmaktadır. Kaynak ve enerji verimli bir ekonomi için odak alanı olarak görülen eko-inovasyon, dünya pazar stratejilerini geliştirecek bir anahtar olarak görülmektedir.
 
Verimlilik ve çevresel performans artırımı için eko-inovasyonların gerçekleştirilmesi gelecek yıllarda aynı zamanda yeni endüstri ve iş alanları yaratılmasına da yardımcı olacaktır. Günümüzdeki ekonomik kriz ve iklim değişikliği ile ilgili görüşmeler, yeşil bir ekonomiye dönüş için bir fırsat olarak görülmelidir. Bilgi temelli rekabetçilik ve eko-inovasyon ilişkisine odaklanmak; yeşil rekabetçiliğin küresel ekonomide artan rolünü ve doğasını anlamak için gereklidir. Ayrıca inovasyon teknolojilerinin tanımlanmasında mevcut durumda zayıf olan iklim değişikliği-yoksulluk-enerji vurgusunun güçlendirilmesi ve söz konusu alanlara yönelik çalışmalara gereken önemin verilmesi gerekmektedir.
 
Dünyada hızla gelişen ve küresel pazar hacmi açısından dikkat çeken bir pazar olan çevre endüstrilerine ülke bazında önem verilmesi ve pazarın gelişmesi için desteklenmesi gerekmektedir. Özellikle üretim aşamasında oluşan atıklara ve kaynak verimliliğine yönelik yapılacak teknoloji, Ar-Ge çalışmaları ve uygun teknoloji kullanımları atık, maliyet ve çevre sorunlarına çözüm olarak da düşünülebilir.
 
KAYNAKÇA
 
• Bleischwitz, R., Giljum, S., Kuhndt, M., Bleek, F. S., Eco-innovation – putting the EU on the path to a resource and energy efficient economy, 2009.
 
• Department for Business Innovation and Skills (2010). “Technology Strategy Development UK Capability, Key Technology Area, Sustainable Production and Consumption”, http://www.bis.gov.uk/files/ file27991.pdf Erişim Tarihi 15.09.2010
 
• Dünya Bankası (2010) “Research and Development Expenditure”, http://data. worldbank.org/indicator Erişim Tarihi: 01.09.2010.
 
• Ekinci, M.B. (2005). “Sanayileşme Stratejileri Çerçevesinde Çevre Boyutlu Sürdürülebilir Kalkınma Anlayışına İlişkin Değerlendirmeler”, Sosyal Siyaset Konferansları, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dergisi, 592 (50), 977-1009.
 
• Kemp, R. ve Anderson, M.M. (2004). “Strategies for Eco-Efficiency Innovation”, IMR Strategielijnen Project Voor VROM Final Version, kemp.unu-merit.nl/.../EU%20key%20 strategies%20MERIT- iso%20final%20 report%202004.doc Erişim Tarihi:01.09.2010.
 
• OECD ve Eurostat (2005). “Eurostat, OSLO Manual: Guidelines for Collecting and Interpreting Innovation Data”, 3rd Edition.
 
• OECD (2009-1). “Sustainable Manufacturing and Eco-innovation: Towards a Green Economy”
 
• OECD (2009-2). “Sustainable Manufacturing and Eco-innovation-Framework, Practices and Measurement Synthesis Report”.
 
• OECD (2009-3). “Eco-Innovation in Industry Enabling Green Growth”, http://www.oecd.org/document/34/0,3343, en_2649_34273 _44416162_1_1_1_37417,00.html, Erişim Tarihi:01.09.2010.
 
• Orhan, G. ve Karahan, Ö. (2003). “Çevre Koruma ve Ekonomik Büyüme İlişkisinde Sıfır Toplamlı Oyunun Sonu mu?”, ERC ODTÜ Uluslararası Ekonomi Kongresi VII.
 
• TÜSİAD (2007). “Sanayide AB Çevre Mevzuatına Uyum”, İstanbul.
 
Yasal Uyarı
İsfirmarehberi.com´da yer alan kullanıcıların oluşturduğu tüm içerik, görüş ve bilgilerin doğruluğu, eksiksiz ve değişmez olduğu, yayınlanması ile ilgili yasal yükümlülükler içeriği oluşturan kullanıcıya aittir. Bu içeriğin, görüş ve bilgilerin yanlışlık, eksiklik veya yasalarla düzenlenmiş kurallara aykırılığından İsfirmarehberi.com hiçbir şekilde sorumlu değildir.
Bizi Takip Edin !
Facebook Twitter Google Plus Linkedin Youtube Instagram