ISO BELGELENDİRME
Sektörler
Karbon Ayak İzi Hesalama
Taksim Danışmanlık Hizmetleri
İso Belgelendirme
Güncel Fuarlar
Önceki Sonraki
WorldFood Türkiye’nin En Büyük Gıda Fuarı
WorldFood Türkiye’nin En Büyük Gıda Fuarı
9-12 Eylül 2021
Provimes Web ve Mobil Kurulum ve Kullanım Eğitimimize Davetlisiniz.
Provimes Web ve Mobil Kurulum ve Kullanım Eğitimimize Davetlisiniz.
03 Haziran, Perşembe
Provimes Web ve Mobil Kurulum ve Kullanım Eğitimimize Davetlisiniz.
Provimes Web ve Mobil Kurulum ve Kullanım Eğitimimize Davetlisiniz.
03 Haziran, Perşembe Saat: 10
Kurumsal Akademiler Konferansı
Kurumsal Akademiler Konferansı
24 Haziran 2021 | 14:00 - 16:4
Doğaya Saygı Sertifikası
Blog / Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: EKO-VERİMLİLİK (TEMİZ ÜRETİM)
Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı: EKO-VERİMLİLİK (TEMİZ ÜRETİM)
 
Zafer UYGUN / AB Uzman Yardımcısı Proaktif Çevre Yönetim Yaklaşımı:  EKO-VERİMLİLİK (TEMİZ ÜRETİM)
 
 1
 
 
 
Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik müzakerelerinde açılan en son fasıl olan “çevre”, özellikle altyapı eksikliğinden kaynaklanan yüklü bir maliyeti beraberinde getirmektedir. Tüm dünyada uygulama alanı giderek artan temiz, sürdürülebilir üretim ve tüketim kavramları, AB üyeliği sürecinde çevre mevzuatına uyum açısından Türkiye’nin bu alanda kapasitesini geliştirmesinin ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Çevresel faktörlerin sanayicinin rekabet gücü açısından giderek önem kazanmakta olduğu üzerinde özellikle durulmakta, eko-inovasyon ve temiz üretim (ekoverimlilik) kavramları her fırsatta gündeme getirilmektedir.
 
Çevreye daha az zarar veren ürünlerin talep görmeye başlaması pek çok endüstriyel sektör için yeni bir rekabet alanı ortaya çıkarmıştır. Mevcut iş süreçlerinde ekonomik büyümenin yanı sıra  temiz teknoloji, düşük karbon ayakizi, yenilenebilir kaynaklar, geri dönüşüm gibi terimleri içinde barındıran “yeşil iş” kavramı önem kazanmaktadır.
 
Günümüzde 1 milyon TL’lik değere sahip olan yeşil pazar değerinin, 2020 yılında ikiye katlanması öngörülmektedir. Firmaların kendilerini yeşil pazarda rekabet edecek duruma getirmeleri öncelikle maliyetli olmasına rağmen daha sonra önemli avantajlar kazandıracaktır.
 
EKO-VERİMLİLİK (TEMİZ ÜRETİM) NEDİR?
 
Temiz üretim; koruyucu, bütünsel ve sürekli bir çevre stratejisinin (daha az zararlı hammaddelerin kullanılması, daha ez enerji tüketimi, çevreye duyarlı tasarım, kaynakta azaltma gibi) ürünlere, üretim süreçlerine ve hizmetlere uygulanarak verimliliğin artırılması, insan ve çevre üzerindeki risklerin minimize edilmesi ve dolayısıyla çevresel performansın gelişmesi ve rekabet için avantaj sağlanmasıdır. Diğer bir ifadeyle temiz üretim, yüksek verime sahip üretim teknoloji ve yöntemlerinin kullanımıyla, aynı miktarda üretim için daha az doğal kaynak ve enerji kullanımı ve daha az atık üretimi prensibine dayanmaktadır. Bu niteliği ile sadece çevresel kaygılara değil, “doğal kaynakların korunması”, “endüstriyel verimlilik” ve “ekonomik kalkınma” gibi pek çok farklı alana da hitap etmektedir.
 
EKO-VERİMLİLİĞİN (TEMİZ ÜRETİM) ÖZELLİKLERİ
 
Günümüzde atıkların oluştuktan sonra bertarafını ve arıtılmasını ifade eden “kirlilik kontrolü” yaklaşımı, yerini çevresel etkilerin ürün tasarımı, satın alma tercihleri ve üretim süreçlerini kapsayan geniş bir çerçevede yönetilmesini öngören daha bütünleyici ve proaktif bir yaklaşıma yani temiz üretim yaklaşımına bırakmaktadır. “Yaşam döngüsü yaklaşımı” olarak da tanımlanan bu yaklaşım; hammaddenin tedarikinden, teknolojinin kullanımına,  üretim sürecinden, kullanıcının eline ulaşması ve atık oluşmasına kadar tüm sürecin bütünsel değerlendirildiği bir süreçtir. Temiz üretimin temel ilkeleri; “kirlilik kontrolü için temizleyici ve düzeltici değil, önleyici yaklaşımları esas almak, hammadde ve enerjinin daha az tüketilmesi ile atıkların azaltılmasını sağlamak, doğal kaynakların optimum kullanımını sağlayacak şekilde teknolojik proseslerin iyileştirilmesi ve yeni proseslerin geliştirilmesini” kapsamaktadır.
 
Temiz teknolojiler, sürdürülebilir üretim sisteminin bir parçasıdır. İşletmeler sürdürülebilir üretime geçiş sırasında birtakım stratejiler benimsemektedirler. Bu stratejiler; pasif, aktif ve proaktif olmak üzere üçe ayrılır. Pasif stratejinin benimsenmesi durumunda, çevre bir maliyet unsuru olarak değerlendirilmekte ve değişimlere direnç gösterilirken yeni fırsatlara önem verilmemektedir. Aktif stratejiyi benimseyen işletmelerde ise çevreye ilişkin faaliyetler yalnızca kanun, yönetmelik ve uluslararası düzenlemelere uyumun sağlanması amacı ile gerçekleştirilmektedir.
 
Proaktif stratejinin benimsenmesi durumunda ise çevre işletmenin öncelikli konuları arasında görülmekte ve sürekli gelişim çerçevesinde çevre konusunun tüm çalışanlar tarafından benimsenmesi amaçlanmaktadır. Kirlilik kontrolü yaklaşımları üretim ve tasarım aşamalarını değişmez faktörler olarak benimseyip kirliliği de bu aşamaların kaçınılmaz bir sonucu olarak görmekte ve kirlilik meydana geldikten sonra bu soruna çözüm getirmeye çalışmaktadır. Dolayısı ile bu yaklaşımlar kirliliği daha iyi tanımlama ve atıkları arıtma ve bertaraf etme üzerine odaklanmakta ve kuruluşlara önemli miktarlarda ek maliyet getirmektedir.
 
Temiz üretim yaklaşımı ise, kirliliği ve atıkları planlama, tasarım, kaynak kullanımı ve üretim süreçleri aşamalarındaki yetersizlik, verimsizlik ve etkisizliğin bir sonucu olarak görmekte ve soruna bu aşamalarda gerekli gelişmeleri sağlayarak çözüm getirmeyi amaçlamakta, dolayısı ile sadece atık oluşumunu azaltmakla kalmamakta aynı zamanda ekonomik faydalar da sağlamakta olan proaktif bir yaklaşım şeklidir.
 
BİLİM, SANAYİ ve TEKNOLOJİ BAKANLIĞI FAALİYETLERİNDE EKO-VERİMLİLİK (TEMİZ ÜRETİM)
 
Ülkemiz 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) 2004 yılında taraf olmuştur. Anılan sözleşmenin altında yer alan 2008-2012 yılları arasında geçerli olacak olan Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve konumundadır. Kyoto Protokolü’ne 26 Ağustos 2009 tarihi itibariyle resmen taraf olan ülkemiz, yeni iklim değişikliği rejiminde ulusal sera gazı sınırlama planları hazırlama taahhüdünde bulunmaktadır. Söz konusu planların bir sonraki aşamasını ise düşük karbonlu kalkınma stratejileri oluşturmaktadır.
 
Söz konusu süreçte ve devamında iklim değişikliği konusunda ülkemizin yol haritasını belirleyecek olan İklim Değişikliği Strateji Belgesi (2010- 2020 ) Nisan 2010’da yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Türkiye, AB çevre mevzuatına uyum sürecinin, Türk sanayisinin temiz üretim süreçlerine geçişinin temelini oluşturacağını benimsemiş ve buna ilişkin planlamalara ve çalışmalara başlamıştır. Bu kapsamda, 2007–2023 dönemi için Türkiye Cumhuriyeti AB Entegre Çevre Uyum Stratejisi hazırlanmıştır. Bakanlığımız tarafından hazırlanan Türkiye Sanayi Stratejisi’nin genel amacı; “Türk sanayisinin rekabet gücünü ve verimliliğini artırarak, dünya ihracatından daha fazla pay alan, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojiye dayalı ürünlerin üretildiği, istihdam sorununu çözmüş, nitelikli işgücüne sahip, topluma ve çevreye duyarlı bir sanayi yapısına dönüşümü hızlandırmak” olarak belirlenmiştir.
 
Belge’de yer alan yatay sanayi politikası alanları, piyasaların etkin işleyişini sağlamaya, yatırım ve iş yapma ortamını firmalar için geliştirmeye ve cazip hale getirmeye yönelik çerçeve unsurları içermektedir. Yatay sanayi politikası alanlarından çevreye karşı artan küresel duyarlılık, sanayide çevre dostu ürünlerin üretilmesini, çevreye duyarlı teknolojilerin kullanılmasını, süreçlerin geliştirilmesini ve endüstriyel kirliliği azaltma yönünde tedbirlerin alınmasını zorunlu kılmaktadır. Sektörel politikalar kapsamında; bilgi ve teknoloji, rekabet, yasal düzenlemeler, çevre ve enerji, dış rekabet edebilirlik ve ticaret ile istihdam ve coğrafi boyut alanlarında iyileştirmeler yapılarak sektörlerin rekabet gücünün artırılması hedeflenmektedir.
 
Sektörler özelinde uygulanacak olan politikaların başarısı, sanayi stratejisinin başarısının en temel belirleyicilerindendir. Türkiye’nin sanayi vizyonuna ulaşılabilmesi için, sektörlerin rekabet gücünü kısıtlayan engellerin tespit edilerek bu engelleri ortadan kaldırmaya yönelik politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Çevre ve enerji başlığında iklim değişikliği, atıklar ve yoğun enerji kullanımı konularına ilişkin mevcut ve orta vadede etkin olacak düzenlemeler ile alınması gereken tedbirlere yer verilmiştir. Türk sanayisi için sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde çevre politikalarının uygulanması sanayi stratejisinin önemli bir parçası olup, bu sürecin doğru geçiş stratejileri ile yönlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Ancak bu konuda alınacak tedbirlerin, sanayinin rekabet gücü üzerinde kısa-orta vadede olumsuz etkiler yaratması muhtemeldir.
 
Söz konusu olumsuzlukların uzun vadeye taşınması ihtimalini en aza indirgemek için çevreye ilişkin yapılacak düzenlemelerde, öncelikle Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında 2012 sonrası dönem için Kyoto Protokolü’nün yerini alacak olan yeni uluslararası iklim değişikliği anlaşması, Avrupa Birliği Kimyasalların Kaydı, Değerlendirilmesi, İzin Verilmesi ve Kısıtlanması Tüzüğü (REACH), Entegre Kirlilik Önleme ve İzin Mevzuatına ilişkin düzenlemelerin etki ve maliyet analizlerinin yapılması ve esnek bir uygulama takviminin benimsenmesi önem arz etmektedir.
 
Bu bağlamda, KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı (KSEP) 2011-2013, ilgili kuruluşumuz Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) koordinatörlüğünde oluşturulmuş olup, genel amacı itibariyle; “Küçük işletme ihtiyaçlarına duyarlı iş ortamında, erişilebilirliği ve niteliği yüksek hizmet ve desteklerle KOBİ’lerin üretim, yatırım miktarı ile katma değerini artırmak ve büyümelerini sağlamak”tır. Planlı sanayileşmenin ve düzenli kentleşmenin sağlanması, sanayinin çevresel etkilerinin azaltılması ve yerel düzeyde KOBİ’lere daha iyi üretim ve yatırım ortamının sağlanması amacıyla organize sanayi bölgelerinin yapımına devam edilmektedir. Ayrıca, “KOBİ’lerin Çevreye Olan Kirletici Etkilerinin Belirlenmesi ve Gerekli Tedbirlerin Alınmasına Yönelik KOSGEB Yol Haritasının Oluşturulması Projesi” uygulanacaktır.
 
Proje ile ulusal çevre duyarlılığı ve uluslararası yükümlülükler (Kyoto Protokolü ve AB müktesebatına uyum) çerçevesinde, imalat sanayinde yer alan KOBİ’lerin çevre bilincinin arttırılması, yükümlü oldukları mevzuatın uygulanmasında karşılaşacakları zorlukların tespiti, çevreye olan kirletici etkilerinin analizi ve çözümüne ilişkin KOSGEB’in çevre ile ilgili faaliyetlerinin yol haritasının belirlenmesi amaçlanmaktadır. Sanayide eko-verimlilik konularında kapasite geliştirilmesi, uluslararası çevre standartlarına uyumunun sağlanarak sanayinin rekabet avantajının artırılması eko-verimlilik ile ilgili yatırım projelerinin teşvik edilmesi, Seyhan Nehri Havzası’nda pilot eko-verimlilik uygulamalarının gerçekleştirilip ulusal çapta yaygınlaştırılması, ekoverimlilik merkezi kurulması faaliyetleri gerçekleştirilecektir.
 
Bakanlığımız koordinasyonunda yürütülen Avrupa Birliği’nin Rekabet Edebilirlik ve Yenilik Çerçeve Programının (CIP), birinci bileşeni olan Girişimcilik ve Yenilik Programı (EIP) içerisinde yer alan en önemli girişiminin adı eko-inovasyon’dur. Eko-inovasyon, kaynakların optimum kullanımına katkıda bulunmayı, çevresel etkileri azaltmayı veya önlemeyi amaçlayan eko-yenilikçi ürünler, hizmetler, teknikler, teknolojiler ve süreçler olarak tanımlanır. Her yıl yayınlanan eko-inovasyon proje teklif çağrıları kapsamında; çevreye zarar vermesi olası tüm sektörlerde daha temiz üretim süreçlerine, çevreye duyarlı yenilikçi üretim ve hizmetlere, eko tasarım ve eko etikette yenilikçi yaklaşımlara, KOBİ’lere işlerini, üretimlerini, yönetim metotlarını çevreye duyarlı hale getirmelerine yönelik destekler sağlanmaktadır.
 
TEMİZ ÜRETİMİN ÖNEMİ ve FAYDALARI
 
Eko-verimlilik uygulamaları ile sanayici için çevre konusu, sadece “çevre mevzuatı baskıları” ve “çevre korumaya yönelik ek maliyetler” olmaktan çıkmakta, üretimde verimliliği artırarak hem çevresel hem de ekonomik fayda sağlayarak, üretim ve çevre maliyetlerinin minimize edilmesine yönelik fırsatları içeren bir kavram olmaya doğru yönelmektedir. Temiz üretim stratejilerinin bir kuruluş için geliştirilmesi ve uygulaması pek çok yönden faydalı olabilir. Temiz üretimin başlıca amaçlarından birisi süreç verimliliğinin artırılmasıdır. Bir işletme için süreç verimliliğinin artırılması; enerji, doğal kaynak ve hammadde kullanımının azaltılması gibi, önemli maliyet kalemlerine etki edecek olup işletmelerin kârlılığı artıracaktır.
 
Proses verimliliğinin artırılması, enerji, doğal kaynak ve hammadde kullanımının minimize edilmesi, ürün veya hizmet maliyetinin düşmesi nedeniyle bir kuruluş için doğrudan işletme verimliliğini ve kârlılığını artıracak sonuçlar doğuracaktır. Temiz üretim ile ilgili teknoloji uygulamaları, işletmenin tüm üretim süreçleri, makineleri, hammaddeleri, kullanılan yardımcı kimyasalları ve boyarmadde, su ve enerji tüketimi, her türlü atık üretimi, iş ve işçi sağlığı incelenerek, çevreye negatif yönde olan etkiyi minimize edebilecek, işletmede kaliteli üretim yapılabilecek ve büyük maddi kazançlar sağlanabilecektir.
 
Temiz üretim stratejileri, proaktif bir yapıya sahip olması nedeniyle, kuruluşun çevresel konulardan kaynaklanacak yasal yaptırımlar ile yüz yüze gelmesi durumunu engelleyecektir. Temiz teknoloji stratejilerini geliştiren ve uygulayan kuruluşlar sadece bugünkü yönetmelikler ile uyum içinde olma yönünde avantaj elde etmekle kalmayacak, ilerde baskısı daha da artacak olan çevre ile ilgili yönetmelikler ile uluslararası /ulusal standartlara ve düzenlemelere uyuma karşı da hazırlıklı duruma geleceklerdir.
 
Ortaya çıkan katı/ sıvı/gaz atıklar mümkünse kaynağında azaltılarak, ilgili çevre mevzuatına uyum kolaylaştırılabilecektir. Üretim süreçlerinin iyileştirilmesi ile ürün kalitesinde ve üründe tutarlılığın yanı sıra, çalışma ortamında da iyileşme sağlanabilecektir. Gerekli yerlerde süreç ve makine modifikasyonları yapılabilecektir. Bir kuruluşun başarısında en büyük role sahip olan çalışanların motivasyonu artırılabilecektir.
 
TÜRKİYE SANAYİ STRATEJİSİ DOĞRULTUSUNDA BENİMSENEN POLİTİKALAR
 
Türk sanayine sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda yön vermek amacıyla aşağıdaki politikaların uygulanması benimsenmiştir:
 
• İklim değişikliğinin ve bu konuya ilişkin uluslararası sözleşme ve protokollerin Türk sanayisine muhtemel etkileri belirlenecek ve buna göre Türk sanayisinin uluslararası düzenlemelere uyum süreci tasarlanacaktır. Bu çerçevede 2012 sonrası iklim rejimine ilişkin uluslararası müzakere süreçleri izlenerek ülkemiz şartlarına uygun pozisyon belirlenecektir.
 
• Düşük karbon ekonomisine ve sanayide temiz üretim süreçlerine geçiş desteklenecek ve bu konuda bilgilendirme faaliyetlerine ağırlık verilecektir. Bu doğrultuda, sanayinin düzenli altyapı olanakları ile üretim yapmalarını sağlayan üretim bölgelerine taşınmaları teşvik edilecek, ayrıca sera gazı emisyonlarının kontrolü sağlanacak, izlenecek ve raporlanacaktır.
 
• Temiz üretim ile örtüşen ve sürdürülebilr kalkınma, ekonomik gelişim ve çevresel performansı birlikte ele alarak, iş mükemmelliği ile çevresel mükemmelliğe bir arada odaklanan, kaynakların verimli kullanılması ve çevreyle uyumlu üretim prensiplerinin benimsenmesi doğrultusunda, kaliteli ürün ve hizmet üretilmesi yoluyla işletmelerin rekabet edebilme yeteneklerini artıran eko-verimlilik programlarının ülke genelinde uygulanması sağlanacaktır.
 
• Tüm çevresel eylem planlarına ilişkin olarak önümüzdeki dönemde yürürlüğe girecek düzenlemelerin uygulama süreçlerinin belirlenmesi amacıyla çevre mevzuatına ilişkin Düzenleyici Etki Analizleri yapılacaktır. Sanayinin yapısal dönüşümünün gerçekleştirilmesine katkı sağlamak ve yönlendirmek amacıyla gerek Orta Vadeli Programda, gerek Yıllık Programda öncelikli olarak stratejik planlama yaklaşımı benimsenmiş olup bu yaklaşım çerçevesinde, Bakanlığımız tarafından Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 2011-2014 (AB Üyeliğine Doğru) hazırlanmıştır.
 
• AB mevzuatına uyum çerçevesinde gerçekleştirilecek olan “atık üretiminin asgari düzeye indirilmesi, sanayi üretiminde zararsız hammadde kullanımı ve kullanılan maddelerin geri kazanımının sağlanması, yüksek oranda kirlilik yaratabilecek endüstriyel faaliyetlere hangi şartlarda izin verilebileceği belirlenmesi ve mevcut en iyi teknikler uygulanarak kirliliği azaltmaya ve/veya önlemeye yönelik tedbirler alınması, sanayi tesislerinin kurulma aşamasından lisans alma sürecine kadar halkın katılımının sağlanması,
 
Entegre Kirliliğin Önlenmesi ve Kontrolü (IPPC yönergesi) kapsamında sanayi kaynaklı kirliliğin önlenmesi için atık oluşumu ve bertarafı, enerji verimliliği, hammadde kullanımı, gürültü, kazaların önlenmesi gibi hususların bütünsel bir yaklaşımla ele alınması, kirliliğin kaynakta kontrolü, azaltımı, atıkların geri dönüşümü gibi önlemlere yoğunlaşılması, izin prosedürlerini yöneten farklı kamu kurumları arasında etkin bir eşgüdüm mekanizması oluşturulması ve izinlerin tek elden verilmesinin sağlanması, daha kaliteli yakıt kullanılması ve hava kalitesinin artmasının sağlanması, daha güçlü bir izleme ve denetleme ağı oluşturulması ve standartların uygulanmasının sağlanması, iklim değişikliğine ilişkin müktesebata uyum kapsamında sera gazı emisyonlarının ticaretine ilişkin ulusal plan oluşturulması, endüstriden, motorlu taşıtlardan ve ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik tedbirler alınması, daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerinin endüstriye entegre edilmesi, güneş/rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimin artırılması ” faaliyetleri Bakanlığımız tarafından yürütülecektir.
 
• Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi (2010-2020) , AB Entegre Çevre Uyum Stratejisi (UCES) (2007-2023), Çölleşme ile Mücadele Türkiye Ulusal Eylem Programı ve Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi belgeleri ile uyumlu sanayi politikaları yürütülecektir. SONUÇ ve ÖNERİLER Türk sanayisinin, AB sanayi alanının bir parçası haline gelmesi, AB Çevre Mevzuatı’na uyumun önemini artırmaktadır. Söz konusu mevzuata uygun üretim yapmayan şirketlerin ortak pazara erişimi, kısıtlı kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Türkiye’de üretilen ürünlerin rekabet gücünün çevreye duyarlı üretim süreçlerinin kullanılmasına bağlı hale gelmesi yakın bir gelecekte kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca Türk sanayisi, hızlı büyüme süreci ile birlikte enerjinin verimli kullanılmasını da sağlamak durumundadır. Türkiye bugüne kadar çevre konusunda plan ve stratejilerini hazırlamış ve birçok alanda uygulamalara başlamıştır. Ancak sanayi stratejisini temel olarak ilgilendiren kimyasallar, iklim değişikliği ve endüstriyel kirlilik alanlarında önümüzdeki dönemde yapılacak düzenlemelerin, sanayinin rekabet gücüne önemli etkileri olacaktır. Sanayinin önümüzdeki dönemde sürdürülebilir bir şekilde büyümesi, çevre politikalarına ve bu politikaların enerji politikalarına yansıması ile yakından ilişkilidir. Temiz üretim süreçlerine geçişle teknoloji değişikliği, çevre ve enerji teknolojilerini önemli düzeyde yatırım yapılabilecek sektörler haline dönüştürmektedir. Temiz üretim sayesinde yalnızca AB ülkelerinde yaratılan istihdam dikkate değer ölçülerdedir. Söz konusu sektörlerin Türkiye’de gelişmesi özellikle çevre alanındaki düzenlemelerin etkin bir şekilde uygulamaya geçirilmesi ile mümkün olacaktır. Diğer taraftan, yeni istihdam ve pazar fırsatları yaratması beklenen ve amacı imalattan tarıma, ulaştırmadan elektrik üretimine pek çok sektörde, düşük emisyonlu teknolojiler kullanılarak enerji ve hammadde üretilmesi ve böylece söz konusu enerji ve hammaddelerin tüketildiği alanlarda verimliliğin sağlanarak bu alanların atıklarının da geri dönüşümünün en az düzeyde sera gazı emisyonu salımı ile gerçekleştirilebilmesinin sağlandığı düşük karbon ekonomilerinin önümüzdeki dönemde en hızlı büyüyecek ekonomiler olması öngörülmektedir.
 
Bu doğrultuda, düşük karbon ekonomisi alanlarında (yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, düşük karbonlu teknolojiler, endüstriyel ormancılık, bitkilendirme, verimli toprak işleme yöntemleri vb.) faaliyet gösteren ve yeni hizmet ve ürün geliştiren kuruluşların desteklenmesi, yeni iş modellerinin ortaya koyulması, yeni pazarların yaratılması ve yeni istihdam ve “yeşil meslek” imkanlarının sağlanması beklenmektedir. Sanayi ve çevre politikalarının uyumu gözetilerek büyümenin sürdürülebilirliği sağlanacaktır. Sanayide, insan sağlığına ve çevre kurallarına uygun üretim yapılacak, sosyal sorumluluk standartlarının gözetilmesine önem verilmelidir.
 
AB’nin çevre alanındaki mevzuatıyla tam uyum sağlanmaya çalışılırken uyumun çevre ve iklim değişikliği konularında taraf olduğumuz anlaşmalardan doğan ulusal yükümlülüklerin KOBİ’lerimiz üzerinde olası negatif etkilerinin geçiş dönemi stratejileriyle en aza indirilmesine yönelik tedbirler alınmalıdır. Çevre ve iklim değişikliği konularıyla ilgili projeler teşvik edilmeli, çevre ve enerjiye yönelik destekler uygulamaya devam edilmelidir. KOBİ’lerin yönetim becerileri ve kurumsal yetkinlikleri geliştirilmeli ve ilgili ulusal ve uluslararası standartlara uyum yeteneklerinin artırılmasına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmelidir. Sorumlu bir çevre yönetimini içeren “know-how” uygulamaları geliştirilmelidir.
 
Diğer bir ifadeyle, yeni bir teknoloji ya da süreç uygulamadan da mevcut olanlara yeni teknikler ve iş programlarının uygulanması, üretim, süreç ve kuruluşların politikalarının gözden geçirilmesi ile verimliliğin artırılması sağlanmalıdır. İmalat teknolojisi ya da imalat sürecinin değiştirilmesi, üretim girdilerinin değiştirilmesi, son ürünün değiştirilmesi, üretim sırasında oluşan ürün dışı maddelerin üretim yerinde ve süreçte kullanılması gibi bazı teknolojilerin değiştirilmesi ya da mevcut olanın iyileştirilmesi, şeklinde temiz teknolojileri uygulamaları geliştirilmelidir.
 
Yine ülkemizin sıklıkla gündeminde yer alan kümelenme çalışmaları kapsamında, uluslararası piyasalarda Türkiye’nin rekabet edebilirliğini geliştirmek ve Türkiye’nin ekonomik, çevresel ve sosyal gelişimine katkı sağlamak üzere çevreye duyarlı ve temiz üretim teknolojilerinin kullanıldığı kapsamlı bir küme politikası hazırlanmalıdır. Özellikle endüstriyel faaliyetlerden kaynaklanan kirliliğin önlenmesi, çevrenin korunması ve sanayi kuruluşları tarafından çevre mevzuatının getirmiş olduğu yasal sorumlulukların yerine getirilmesinin temini için tüm sanayicilerin ve işletmelerin çevre duyarlılığının artırılmasına yönelik eğitim çalışmaları yaygınlaştırılmalıdır.
 
Temiz- sürdürülebilir tüketim ve üretimin Türkiye’de bir davranış biçimi olarak ele alınmasını Türkiye’de temiz üretimle ilgili mevcut durumun ortaya konularak, kapasite, kaynak, yasal düzenleme, teşvik mekanizmalarının da dahil olduğu, uluslararası uygulamaların karşılaştırılmasının da yer aldığı temiz üretim alanında bir politika oluşturulması gerekmektedir. Sanayi sektörü, bir yandan daha çok üreterek, ekonomik gelişmeyi ve kalkınmayı sağlarken, diğer yandan, üretim sonucu ortaya çıkan atıkları azaltmak için çare bulmak; başka bir deyişle gelişmeyi çevre ile uyumlu sürdürülebilir bir anlayışla gerçekleştirmek durumundadır.
 
Yeni bin yılda endüstrideki yaklaşım, yalnızca sağlıklı bir toplum yaratma yükümlülüğüne sahip olmak değil, aynı zamanda da çevresel olumsuzlukları mininize eden sürdürülebilir üretim sistemlerini de geliştirmektir. Çevresel olumsuzlukları en aza indirmek, işletmelerin toplumsal sorumluluklarının belki de en önemlisidir. İşletmeler bu sorumluluklarını yerine getirebilmek için üretim yönetimine ilişkin kararlarda çevre konularına duyarlı yaklaşımlar göstermeli ve üretim fonksiyonu ile çevre konularını birlikte değerlendirmelidir. Gelecek temiz üretim ve tüketim süreçlerinde yatıyor.
 
Sürdürülebilir bir toplum anlayışı doğrultusunda; bu alana yatırım yapılırken yalnızca kısa vadeli sorunların çözümüne değil, orta ve uzun vadede sanayiye, çevreye ve toplumun geneline sağlayacağı katkıyı göz önünde tutmak gerekiyor.
 
KAYNAKÇA
 
• Çevre ve Orman Bakanlığı, TTGV (2010). Türkiye’ Temiz Üretim Uygulamalarının Yaygınlaştırılması İçin Çerçeve Koşullarının Belirlenmesi ve Ar-Ge İhtiyacının Belirlenmesi Projesi Sonuç Raporu.
 
• DeSimone, Livio D. and Frank Popoff with WBCSD, Eco-efficiency – The Business Link to Sustainable Development, MIT Press, 1997.
 
• KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı (KSEP) 2011- 2013.
 
• OECD, Eco-efficiency, Paris, France, 1998. • Türkiye Sanayi Stratejisi Belgesi 2011-2014 (AB Üyeliğine Doğru).
 
• Ulutaş,F., Alkaya E., Göksel N. Demirer, G. Adaptation to Climate Change Through Eco-Effıciency: Opportunities and Challenges for Turkey.
 
• World Business Council for Sustainable Development, Eco-Efficient Leadership for Improved Economic and Environmental Performance, Geneva Switzerland, 1996.
 
• WBCSD and UNEP, Eco-Efficiency and Cleaner Production – Charting the Course to Sustainability, Geneva, Switzerland, 1997.
 
• Yücel, F., Ulutaş,F., Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV),Çevre Destekleri ve UNIDO EkoVerimlilik (Temiz Üretim) Programı.
 
• Yücel, M., (2011). Çeşitli Endüstrilerde Temiz Üretim Sistemi Uygulamalarının- İşletme Ekonomilerine Sağladığı Faydalar.
 
• Yücel, M., Ekmekçiler, Ü., (2008). Çevre Dostu Ürün Kavramına Bütünsel Yaklaşım; Temiz Üretim Sistemi, Eko-Etiket, Yeşil Pazarlama.
Yasal Uyarı
İsfirmarehberi.com´da yer alan kullanıcıların oluşturduğu tüm içerik, görüş ve bilgilerin doğruluğu, eksiksiz ve değişmez olduğu, yayınlanması ile ilgili yasal yükümlülükler içeriği oluşturan kullanıcıya aittir. Bu içeriğin, görüş ve bilgilerin yanlışlık, eksiklik veya yasalarla düzenlenmiş kurallara aykırılığından İsfirmarehberi.com hiçbir şekilde sorumlu değildir.
Bizi Takip Edin !
Facebook Twitter Google Plus Linkedin Youtube Instagram