Blog / Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve Kümelenme
Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve Kümelenme
Aysun MEMİŞOĞLU - Tolga ARICAN Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve Kümelenme
Kümelenme kavramına ilk atıf, 1890’larda İngiliz ekonomist Alfred Marshall’ın İngiltere’de başarılı sanayi yörelerindeki (Lancashire, Sheffield, Güney Galler) bulguları ile yapılmıştır. Marshall, kitabında üç temel ekonomik dışsallık formuna vurgu yapmıştır:
1. Birbirini tamamlayıcı aktivite ve proseslere (süreçlere) dayanan bir ihtisaslaşma ve işbölümü ekonomisi,
2. Standart olmayan ürünlerin ortak üretiminden doğan bilgi ve iletişim ekonomisi,
3. İyi yetişmiş bir işgücü havuzunun mevcudiyetinden doğan bir işgücü arz ekonomisi.
Bütün bu dışsallıkların yanında bu bölgelerde oluşmuş yeni “sanayi atmosferi” içerisinde çalışan toplumun sosyolojik olarak nasıl şekilleneceği hakkında bize önemli veriler sunmuştur. Kümelenme için gerekli olan ve akla ilk gelen olgu; iletişimi, bilgi paylaşımını ve işgücü havuzunun kullanımını kolaylaştıracak “mekânsal yakınlık” olmalıdır. İkinci olgu ise insan faktörünü ihmal eden “Ford modeli” seri üretim yapısından uzak, esnek üretim sistemleri ile donanmış “niş pazar” taleplerine çok çabuk cevap verebilen firmaların varlığıdır. Üçüncü olgu da ikinci olguya bağlı olarak bu firmalarda çalışan işgücünün oluşturduğu ihtisaslaşmış işgücü havuzlarının sağlıklı çalışıp çalışmamasıdır.
1960 sonrasında planlı kalkınma dönemlerine geçiş sürecinde sanayileşme en önemli hedef olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda artacak sanayi yoğunluğunun, altyapı problemlerinin, çevre kirliliğinin getireceği olumsuz etkileri en aza indirmek ve mekânsal yakınlığı maksimize etmek amacıyla organize sanayi bölgeleri uygulamalarına ağırlık verilmiştir.
Bu kolaylıkları içeren düzenleme, sanayi sektörünün gelişimi için önemli bir uygulama olarak birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de plancılar tarafından kullanılmıştır. Bu süreçte büyük şehirlerimizin çevresindeki Kocaeli, Manisa, Mersin ve Eskişehir gibi şehirlerimizde örnek organize sanayi bölgeleri yeşermeye başlamıştır. 1980’lerde ise ihracata dayalı bir sanayileşme modeli uygulanmıştır. Bu bağlamda Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) hızla artan sanayi yatırımları için çok önemli bir mekânsal kolaylık sağlamıştır. Denizli, Gaziantep, Kayseri ve Konya gibi şehirlerimizde stratejik OSB’ler oluşmuştur.
Bu bölgelerde yer alan firmalar ortak altyapı ve ortak arıtma tesislerinin getirmiş olduğu avantajlardan çok ciddi şekilde yararlanmışlardır. Bunun yanında organize sanayi bölgelerinde yatırım yapan işletmelerin büyük bir çoğunluğunun KOBİ ölçeğinde yapılandığını ve değişen koşullara göre üretim çeşitliliğini hızla değiştirebildiğini görmekteyiz. Bu bakımdan OSB’ler esnek bir sanayi üretim yapısına ulaşmamızda da önemli rol oynamıştır.
Aynı zamanda bu bölgeler, yörelerindeki işgücü havuzunun oluşması gibi çok önemli bir işlevi yerine getirmiştir. Esnek üretim yapısı, işgücü havuzunun ortak kullanımı gibi faydaları olan bu mekânsal birliktelik, işletmelerin verimliliğinin artırılması ve sürdürülebilir bir yapı oluşturmaları için yeterli olmamıştır. Firmalar ve paydaşlar arası ağ yapılarının oluşması ve nihayetinde bilginin yayılması süreci doğal mecrasında yürütülmeye çalışılmıştır. Zaman içerisinde çok geniş bir Türkiye coğrafyasında organize sanayi bölgesi yapılanmasına gidilmesi yatırım ortamının oluşmasına çok büyük katkılar sağlamakla birlikte, ülkemizdeki işletmeler arası işbirliği ortamının yeterince oluşmasını ertelemiştir.
Bu bilinçle Türkiye’de ilk kez Ekonomi Bakanlığı’nın koordinasyonunda Avrupa Birliği (AB) fonu kaynaklı “Türkiye’de Kümelenme Politikasının Geliştirilmesi Projesi” kapsamında bir çalışma yürütülmüş, hazırlanan küme haritalarında Türkiye’nin rekabet gücü yüksek alanlarında OSB’lerde yer alan işletmelerin önemli bir yer tuttuğu gözlemlenmiştir. 2000’li yıllara gelindiğinde ise rekabet gücünün ve yenilikçiliğin kaynakları konusunda kümelenme yaklaşımı daha sistematik olarak ele alınmaya başlanmıştır.
Yeni kümelenme sistematiğini eskisinden ayıran temel farklar, şirketler ve endüstriler arasındaki teknoloji, işgücü, bilgi, müşteri ihtiyaçları, pazarlama gibi konularda tüm bağlantıları kapsaması, stratejik ve bilimsel tabanlı bir yaklaşıma sahip olmasıdır. Bu yaklaşım verimliliğe, yenilikçilik kapasitesine, istihdam ve ihracat artışına temel teşkil etmektedir. Yatırımcılar, OSB vasıtasıyla kendilerine sunulan mekânsal kolaylıkların yanında bölgedeki sektörel uzmanlaşmayı, teknolojik bilgi birikimini ve lojistik altyapıyı da dikkate almaktadır. Yatırımcılara bu kolaylıkları sağlayan OSB’ler içinde veya civarında yoğunlaşan kümeler, doğrudan yabancı sermaye yatırımları için de bir çekim merkezi haline gelmektedir.
Bunun yanında kümelenme faaliyetlerinde yer alan firmaların yeni alanlarda yatırımları artmakta, böylece firmalar çok daha verimli ve yenilikçi bir yapıya ulaşmaktadır. Görüldüğü üzere OSB’lerin ve firmaların gelişmesine son derece olumlu katkı yapacak kümelenme yaklaşımının yaygınlaştırılması amacı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, OSB Uygulama Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle, OSB yönetimlerine arsa tahsis ve altyapı sunumu hizmetlerinin yanında, kümelenme faaliyetleri başlatması, sürdürmesi ve finansmana katkı sağlaması imkânı getirmiştir.
Bugün gelinen noktada birçok OSB yönetimi yörelerinin ekonomik kalkınmalarına destek olmak amacıyla kümelenme faaliyetlerinin içinde bilfiil yer almaktadır. Kümelenme faaliyetlerini OSB’ler ile sınırlandırmak doğru bir yaklaşım olmasa da, OSB’lerin sanayicilerin birlikteliğine ve ortak Ar-Ge ve diğer teknolojik altyapı için önemli bir mekânsal kolaylık da sağlayabildikleri genel kabul görmektedir. Kümelenme faaliyetleri sadece ülke içinde bulundukları coğrafya ile sınırlı kalmayıp uluslararası kümeler ile ilişkiler kurabilme, işbirliği yapabilme, sahip olunan teknolojik üstünlükleri tanıma imkânı da sunmaktadır. Küme ortamı, ilgili veya ilişkili sektörleri ile bağlantı kurarak karşılıklı iletişim mekanizmasının işletilmesine olanak sağlamaktadır.
Kümelenme, sektörle ilgili piyasa bilgisine ulaşma ve bilimsel gelişmeleri yakından takip edebilme imkânlarının yanında firmaların, ürün kalitesini ve verimliliğini artırması, yenilikçi bir yapı çerçevesinde, pazarlama, finansmana ulaşım gibi kaynakları daha etkin kullanabilmesi için önemli bir fırsat sunmaktadır. Aynı coğrafyada yer alan veya OSB’nin içinde bulunan benzer sektördeki yatırımcıların bir araya gelerek değer zincirinde öne çıkan güçlendirici faaliyetleri işbirliği içinde yürütmeleri gerekmektedir. Kümelenme iş ortaklığından ziyade birlikte belli bir amaca ulaşma aracıdır. Bu zincirdeki engelleri kaldırmak amacıyla, firmaların, araştırma ve eğitim kurumlarının yanı sıra destekleyici sivil toplum kuruluşları ile yapacakları birliktelikler kümelenme yaklaşımının ana faaliyetidir.
Kümelerin yapacakları güç birliktelikleri, ekonomik ve toplumsal gelişmeyi de sağlayacaktır. Sonuç olarak bu süreçte, politika yapıcılara da önemli görevler düşmektedir. Kümelenme faaliyetleri öncelikle bölgesel teşviklerle güçlendirilmelidir. Belli bir kapasite artışı gerçekleştikçe; devletin, destek mekanizmaları ile her zaman bu tür birlikteliklerin yanında olacağına dair güven ortamının tesis edilmesi yoluna gidilmelidir. İşletmelerin ve işgücünün ihtiyaç duyduğu yetenek ve kabiliyetlerin inovasyona dayalı rekabet modeline uygun bir şekilde geliştirilmesi ve bu gelişimin desteklenmesi en önemli öncelik olarak ele alınmalıdır. Bu yönde sağlanacak bir gelişimin önemi vurgulanmakla birlikte, inovasyona dayalı rekabet modelinin tam olarak uygulanabilmesi için finansman sistemi dâhil birçok aracın ve mekanizmasının anılan modele uygun bir şekilde tasarlanması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.