Blog / Kümelenme Sürecinde Sosyal Sermayenin Rolü
Kümelenme Sürecinde Sosyal Sermayenin Rolü
Faruk YILDIRIM / Verimlilik Uzmanı 1
Kümelenme sürecini gerçekleştirebilmek için temelde olması gerekenler, coğrafi bir yoğunlaşma ve aktörler arasında tesis edilecek pozitif iletişimden ibarettir. Aktörler arasında iki yönlü iletişim yoksa işletmeler bir kümeyi değil, bir coğrafi yığını teşkil edeceklerdir. Hâlbuki işletmelerin bir araya gelmiş olmasından kaynaklanan birçok fayda ve bölgede biriken potansiyel söz konusudur. Bu potansiyel ancak etkin bir iletişim sayesinde harekete geçirilebilir. Aktörler arasında bütünleşme, bir olma, aynı sesi çıkarma sadece iletişim aracılığıyla sağlanabilir. İletişim yoksa ortak satın alma, ortak pazarlama, ortak Ar-Ge vb. faaliyetlerin hiçbirisini gerçekleştirmek mümkün olmayacaktır.
Dolayısıyla verimliliği artıran bu faaliyetler gerçekleştirilemeyecek ve yerelde oluşmuş olan potansiyelden gerektiği gibi istifade edilememiş olacaktır Bu nedenle kümelenme sürecinde aktörler arasındaki iletişimin çok büyük bir önemi vardır. İletişimi geliştirmede, artırmada kullandığımız temel araç ise sosyal sermaye kavramıdır. Sosyal sermaye bir bölgede var olmadan kümelenmeden bahsetmek adeta mümkün değildir.
SOSYAL SERMAYE NEDİR?
Her kurumun, kişinin sahip olduğu iletişim kanalları mevcuttur. Bu sosyalyapısal kaynaklar ne kadar çoksa ve nitelik açısından ne kadar iyi ise; o kişinin/kurumun birtakım işleri halledebilme, problemlerini çözebilme gücü o oranda fazla demektir. Sahip olunan bu sosyal-yapısal kaynaklar, aslında kişiler, kurum ve kuruluşlar için birer sermayedir. İşte bu yapısal sosyal değerlere sosyal sermaye denir. Kavram, gerçekleştirdiği sosyo-ekonomik fonksiyon nedeniyle “sosyal sermaye” olarak ifade edilmiştir. Sosyal sermaye,
şu iki özelliği bünyesinde barındırır:
• Sosyal sermayeyi oluşturan tüm unsurların sosyal yapısal bir yönü olmalıdır;
• Sonrasında ise bu unsurlar birtakım işlerin yerine getirilmesini o yapı içinde kolaylaştırmalıdır.
Sermayenin diğer formlarında olduğu gibi, sosyal sermaye de çok verimlidir ve spesifik başarılı sonuçlara ulaşılmasına imkân verir. Olmaması durumda ise arzulanan sonuçlar elde edilemez. Sosyal sermaye, fiziksel ve beşeri sermayede olduğu gibi tamamen ikame edilemez fakat birtakım faaliyetlere bağlı olarak ikame edilebilirliği söz konusudur. Sermayenin diğer formlarının aksine sosyal sermaye; kişiler, kurum ve kuruluşlar arasında cereyan eden ilişkilerin yapısı içinde yer alan doğal bir bileşen konumundadır. Fakat ne bireylerin ne de üretimi gerçekleştiren fiziksel unsurların somut bir parçasıdır (Coleman, 1990:302).
Sermayenin diğer formlarından farklı olarak sosyal sermayenin varlığı sonucunda elde edilen çıktılar somut, ancak sosyal sermayenin kendisi soyut bir kavramdır. Sosyal sermaye, kümelenme konusunun kaidesi olarak nitelendirilebilecek bir kümelenme çalışmasının başarısındaki en etkin ve belirleyici faktördür. Kümelenmeyi coğrafi yığından ayıran bu faktör, yapısal olarak sosyal ancak doğurduğu sonuçlar itibariyle ekonomik bir kavramdır. Bu açıklamalardan sonra sosyal sermayeyi şu şekilde tanımlayabiliriz: “Bir amaca yönelik işleri gerçekleştirebilmek için insanlar veya tüzel kişiler (şirketler, kamu kurumları, üniversiteler vs.) arasında kurulan/kurulmuş ilişkiler bütününün yoğunluğuna, ilişkilerin kalite düzeyine bağlı olarak somut ekonomik faydaya dönüşebilen sosyal ağların tamamıdır.”
Toplum içinden bir kişi (küme aktörü) ne kadar fazla kişi ile iletişim halindeyse, ne kadar çevresi genişse, birtakım işleri aracılar kullanarak halledebilmesi o denli kolay olacaktır. Çoğu insan (küme aktörü) sistemin mekanizmaları içerisinde (bürokrasi, kurallar, yönetmelikler…) işlerini görmek yerine kendilerine ait olan sosyal sermayeyi (varsa eğer) kullanmayı tercih ederler ancak sadece ilişki ağının olması yeterli değildir. Sahip olunan bu ilişkiler bütününün kalitesi de çok önemlidir. Çünkü düşük kalitedeki bir ilişki sonucunda gerçekleştirilmesi beklenen faaliyetler konusunda yardım sağlanamayacaktır.
Bireyler için geçerli olan bu durum, küme içinde yer alan bir işletme için de aynen geçerlidir. Eğer bir işletme kümelenme süreci içerisine girmişse bulunduğu sosyal ağdaki tüm işletmelerin sahip olduğu güçten istifade edebilecektir. Kümelenmeyi reddederse sosyal sermaye ile kurulan ağ yapının sağladığı tüm avantajlardan mahrum kalacaktır. Sosyal sermaye kavramını 1970’li yıllarda Fransız Sosyolog Pierre Bourdieu kullanmıştır. 1990’da Amerikalı sosyolog James Coleman ile Amerikalı siyaset bilimci Robert D. Putnam kavramı popüler hale getirmişlerdir. Bu konuya en yoğun katkıyı bu üç akademisyen vermişlerdir.
Robert D. Putnam’a göre (2000); “Sosyal Sermaye teorisinin ana fikri, sosyal iletişim ağlarının bir değeri olduğudur… Sosyal bağlar bireylerin ve grupların verimliliğini etkilemektedir.” Gerçekten de kümelenme içinde yer alan bir aktör ile kümelenme dışında olan bir aktör arasında verimlilik, kaynaklara ulaşım, endüstriye ait girdilere daha ucuza ulaşma gibi konularda ciddi farklar meydana gelecektir. Kümelenme içinde kaynaklar toplu alındığı için girdiler daha ucuza temin edilecek veya üretilen ürünler kurulan ortak pazarlama şirketi kanalıyla daha kolay ve kârlı olarak satılabilecektir.
Bu sayede işletmelerin verimlilik düzeylerinin daha yüksek olacağı açıktır. Sosyal sermayenin gelişmediği bir coğrafyada karşılıklı yardımlaşma, kaynakların etkin kullanımı ve toplu yapılan faaliyetleri gerçekleştirmek mümkün olmayacaktır. Bu nedenle sosyal sermaye ile geliştirilen iletişim ağının değerden öte, değerler üstü bir değeri ve aktörlere sağladığı stratejik avantajları mevcuttur. Yapılan birçok bilimsel araştırma bu gerçeği doğrulamaktadır. Putnam, İtalya üzerinde bir araştırma yapmıştır. Araştırmanın sonucunda Putnam, Kuzey İtalya ile Güney İtalya arasındaki gelişmişlik farkının nedenini sosyal sermaye ile açıklamıştır.
Putnam her iki bölgedeki gelişim farkının temel nedeninin sosyal sermaye düzeylerindeki fark olduğunu ortaya koymuştur. Güney İtalya’nın gelişim düzeyindeki geriliğin en önemli sebebinin ailevi yapıdan kaynaklanan baskılar ve buna bağlı olarak gelişen güvensizlik ortamı olduğunu ortaya koymuştur. Bu durum ise Güney İtalya’da hem ekonomik kaynakların hareketini zorlaştırmış hem de ortaklaşa ticareti engellemiştir. Öte yandan Kuzey İtalya’da ailevi ve geleneksel kültürün güvensizlik oluşturan baskıcı etkileri olmadığı için kazanılan sosyal sermaye, gayri resmi işbirliklerinin artışına yol açmış ve bu sayede işletmelerin maliyetlerinin düşmesine neden olan sosyal ağlar kurulabilmiştir.
Sonuç olarak, aynı ülke toprakları içerisinde yer alan iki bölgenin gelişimi, normatif kültüre bağlı olarak gelişen farklı sosyal sermaye biçimleri ile ayrışmıştır.
SOSYAL SERMAYE ve GÜVEN
Sosyal sermayenin gelişimi bir bölgede aktörler arasındaki sosyal etkileşimi artırır. Sosyal etkileşimin artışına paralel olarak, normların sürekli tekrarlanmasının bir sonucu olarak ilişkiler güvene dönüşür. Sosyal sermayenin güçlü olduğu bir bölgede güven kendiliğinden tesis edilmiş olacaktır. Güveni zedeleyen ilişkilerin çıkma ihtimali de çok azalacaktır. Çünkü güvensizliğe sebebiyet veren herhangi bir aktör, güveni ortadan kaldıran hareketinden ötürü yalnızca bir aktörün tepkisine maruz kalmayacak, kümeyi oluşturan tüm aktörler bütününün tepkisiyle karşılaşacaktır. Hiçbir aktör böylesine güçlü bir yapıya karşı güvensizlik oluşturan bir davranışta uzun vadede bulunamayacaktır. Sosyal sermayenin gelişimi güven unsurunu müesses bir yapıya dönüştürür.
SOSYAL AĞLARIN GÜCÜ
Sosyal sermaye konusunda öncü olan her üç akademisyen de sosyal sermayenin değişik yönlerini ortaya koymuş olmalarına rağmen, mutabık olarak iletişim ağının gücünü vurgulamışlardır (Field, 2003). Mikroekonomide yapılan çalışmalar işletmeler için bu durumu matematiksel kesinlikle doğrulamaktadır. Oyun kuramsal (game theoretic) 1 modellerde oyunculardan birinin kazandığı ve diğerlerinin kaybettiği (iletişim halinde olmayan oyuncular) oyunlarda, oyuncuların kazançları toplamının, işbirliği yapılan oyunlarda (cooperative games) oyuncuların kazandıklarından daima daha az olduğu ispatlanmıştır. Matematiksel yöntemlerle kanıtlanmış olan bu durum kümelenme, dış politika, siyaset bilimi, ekonomi vb. tüm alanlarda cari olan bir kuramsal çerçevedir.
Burada oyuncuların işbirliği yapmalarını sağlayan mekanizma sosyal sermayedir. Kümelenme zaten oyuncuları bir araya getirdiği ve koalisyonlar kurarak sistemi beraber tasarlama fırsatını aktörlere sunduğu için, uluslararası rekabette yalnızca bir işletmenin tüm işletmelere karşı koymaya çalıştığı rekabetten çok daha etkili bir araçtır. Sistemsel bir rekabet aracı olan kümelenme, uluslararası rekabette oyunculara önceden iktisadi sistemi tasarlayabilme (mechanism design) imkânını da sunmaktadır. Böylece sistemi tasarlayan, oyunu kuran ve kuralları koyan aslında küme ve dolayısıyla küme içinde yer alan aktörler olabilecektir. Her bir durumda bu sistem içinde yer alan oyuncuların kazançlarının daha fazla olacağı matematiksel olarak iktisatçılar tarafından ispatlanmıştır.
İşletmelerin oyunun oynanması olarak anlaşılmamalıdır. Aktörlerin gerçekleştirdiği tüm faaliyetler ve bu faaliyetleri gerçekleştirirken yaptıkları hamleler oyunun kendisidir. Hamleleri gerçekleştiren işletmeler oyunculardır. Oyun Kuramı mikroekonomide hangi aktörün hangi stratejiyi oynaması gerektiğini gösteren ileri düzey matematiksel (reel analiz ve topoloji) analizler sonucunda stratejilerin belirlendiği bilimsel bir araçtır. Strateji bilimi olarak da kabul edilen Oyun Kuramı yalnızca iktisatta değil, dış politikada, siyaset biliminde ve stratejik seçim yapmayı gerektiren tüm alanlarda uygulanmaktadır. bireysel davranmaları durumunda ise mekanizma tasarlamaları, bir sistemin parçası olan global rakiplerine karşı mukabelede bulunmaları, rekabet edebilirliklerini sürdürmeleri mümkün değildir.
O halde kümelenme rekabetin şiddetine göre işletmeler için bir zorunluluktur. Burada sistemin tasarlanmasında rekabet hukukunun çiğnenmemesi oyunun tasarımındaki kritik noktadır. Kümelerin mekanizma tasarlamaları durumunda, devlet rekabeti bozacak ikili anlaşmaları kontrol edecek ve ülke içinde rekabetin bozulmasına izin vermeyecektir. Sosyal sermayenin iki yönü mevcuttur. Eğer düzgün amaçlar için kullanılırsa çok olumlu neticelerin elde edilmesini sağlayacaktır ancak kötü yönde kullanılması durumunda belirli bir grubun oluşturduğu ağ yapı, diğer aktörler için negatif dışsallıklar 2 meydana getirebilir, onlara zarar verebilir. Bu konuda da yine kuralları koyan, sınırları belirleyen devlet olacaktır.
Uluslararası ticarette oyunun kurulması ve iktisadi tasarımın yapılması ülkenin rekabetçiliği açısından ülkeye ciddi avantajlar sağlayacaktır. Küresel düzlemde bu tür sistemsel üretim yapan ağ yapılara karşı bireysel olarak rekabet etmek yenilgiyi baştan kabul etmektir. Ülkemizde yer alan işletmeler asgari hayatta kalmayı sürdürmek, rekabet 2 Dışsal ekonomiler, bir ekonomik birimin diğer ekonomik birim veya birimler üzerinde doğrudan veya dolaylı olarak ortaya çıkardığı olumlu ve olumsuz etkileri ifade etmektedir. Eğer ortaya çıkan etki diğer firma veya kişinin fayda fonksiyonunu olumlu olarak etkiliyorsa pozitif dışsal ekonomiler, olumsuz yönde etkiliyorsa negatif dışsal ekonomiler söz konusudur.
Kümelenme pozitif dışsal ekonomiler meydana getirir. etmeye devam etmek istiyorlarsa şahsi isteklerini bir kenara bırakarak bir kümeye entegre olarak faaliyetlerini yürütmelidirler. Kümelenme gibi toplu ve işbirliği içerisinde hareket edilmesini gerektiren durumlarda, aktörler kendi başlarına bırakıldıklarında, bireysel davranarak bütünleşik faydaya ulaşamamaktadırlar. Temelini, işbirlikçi olmayan Oyun Kuramı’ndan (non-cooperative games) alan birinci nesil kolektif-davranış teorilerinde (collective-action theory) bu sonuca varılmıştır (Olson, 1965; Hardin 1968).
Aktörlerin kendi başlarına çözemedikleri bu durumun üstesinden gelebilmek için dışsal bir otoritenin müdahalesine ihtiyaç vardır (Ostrom ve Ahn, 2009). Kümelenme gibi birden çok aktörün birleşmesini sağlamanın gerekli olduğu bir yapı içerisinde bir taraftan aktörlerin birlikte iş yapmalarını kolaylaştıran Sosyal sermaye kültürü geliştirilirken diğer taraftan da aktörlerin bireysel davranmalarını engelleyici mekanizmalar ihdas etmek ve iletişimin artışını sağlayacak bir kültürel dönüşüm meydana getirmek gerekecektir. SOSYAL
SERMAYENİN GELİŞTİRİLMESİ
Sosyal sermayenin geliştirilmesi için yapılması gerekenler o coğrafyada konumlanmış olan küme aktörlerine bağlı olarak gelişecek bir süreçtir. Bir başka deyişle o coğrafyada sosyal sermayeyi en iyi şekilde geliştirecek olanlar yine coğrafyanın aktörlerinden başkası değildir. Dünyadaki hiçbir gelişmiş endüstri kendi kendisine oluşmamıştır ancak sonradan oluşturulmuştur. Bu geliştirilme sürecinde Sosyal sermayenin çok önemli bir rolü vardır. Her bir endüstriyel yoğunlaşmanın bir orijini (başlangıç noktası) vardır. O başlangıç noktası işletmelerin konumlandığı lokasyondan başkası değildir. O halde kümelenme sürecinin başlangıç noktası, kümenin konumlandığı yereldir. Sonrasında bu yerelin özelliklerini kümelenme sürecine taşıyan aktörlerdir. Bir sonraki aşamada ise bu yerel karakteristiklere bağlı olarak gelişen sosyal sermaye kavramı gelebilir. O halde sosyal sermayenin geliştirilme sürecini o coğrafyada yer alan aktörlerden daha iyi kimse geliştiremez. Çünkü insanları birbirine bağlayan iletişimsel araçlarını, normatif kültürü, örfleri, ananevi yapıyı, dini inançları en iyi bilen kümenin içindeki aktörlerden başkası değildir. Netice olarak sosyal sermayenin oluşturulması için kümelenme aktörleri dışarıdan elinde sihirli değneği bulunan bir moderatör beklememelidirler. Bekledikleri moderatörü kendi içlerinden çıkararak kümelenmelidirler. Kültürel yapının sosyal sermayeyi azaltıcı mahiyette olduğu durumlarda ve kümelenme sürecinin başlangıcında dışarıdan profesyonel bir destek almak makul olabilir.
SOSYAL SERMAYE ve YERELLİK
Sosyal sermaye, kümelenme sürecinin başından sonuna kadar yerel karakteristikler dikkate alınarak geliştirilmelidir. Çünkü sosyal sermayenin sabit bir biçimi yoktur; her bir yörede, bölgede sosyal sermayenin geliştirileceği metodolojiler birbirinden farklı olmak zorundadır. Sosyal sermaye geliştirilirken o coğrafyanın, o kültürün küme aktörlerine eklemlediği özellikler, örfler, adetler, normatif kültür, sosyolojik özellikler, dini inançlar dikkate alınarak sosyal sermayenin gelişimi sağlanmak zorundadır. Zaten sosyal sermaye ile zikredilen kavramlar arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. Yani sosyal sermayenin oluşum süreci, örflere, sosyolojik yapıya, dini inançlara, normatif kültüre bağlı olarak gelişecektir ve bu kavramlar sosyal sermayeyi oluşturan alt unsurlar olacaktır. Aksi durumda küme aktörlerinin inanmadıkları ve daha önceden kanıksamadıkları bir oluşum karşısında, aktörler çalışmalara reaksiyon gösterebilirler. Bu nedenle sosyal sermaye bir bölgede geliştirilirken yerel karakteristiklere bağlı kalmak ve küme geliştirilirken bu prensip çerçevesinde kümelenme sürecini tamamlamak değişmez bir esastır. Dünyanın en önemli teknolojik kümelenmesi Silikon Vadisi ise, Silikon Vadisi’ni en güçlü kılan değerler Silikon Vadisi’nin bulunduğu coğrafyada türetilmiştir. O değerler Silikon Vadisi’nin içinde oluşturulmuştur.
Aslında işletmelerin spesifik ortamlarda kazandıkları özelliklerdir ki bu endüstrileri en yukarıya taşımıştır. O halde küreselleşmeyle birlikte üretim faktörlerinin birçoğu ikame edilebilir duruma gelmiş olsa da yerelde gelişen kümelenmiş işletmelerin oluşturdukları ağ yapılar küreselleşmeye rağmen etkinliklerini devam ettirmektedirler. İşletmelerin verimliliklerini artırdıkları, birlikte teknoloji geliştirdikleri ağ yapılar ve işletmeler arasındaki iletişim örgüsü taklit edilemeyen özelliklerdendir. Üretilen bir ürün taklit edilebilir ancak üretimi gerçekleştirilen ürüne ilişkin süreçler, sosyal ağ içinde gerçekleştirilen faaliyetler, sağlanan avantajlar rakipler tarafından teşhisi mümkün olmayan ve taklit edilmesi imkânsız yerele has kazanımlardır.
SONUÇ
İşletmelerin endüstriye ait problemleri sürekli çözmeleri, tedarik zincirinin halkalarını teşkil etmeleri, etkileşim ve iletişim sayesinde bilgiyi yaymaları ve bu sayede yenilikleri birlikte ortaya koymaları, dünyadaki yenilikleri sürekli takip etmeleri ancak bir masa etrafında sistematik olarak toplanmaları ve sosyal sermayeyi geliştirmeleriyle mümkün olabilir. Bu yapının oluşturulamadığı durumlarda dünyanın bir başka bölgesinde bu gücü arkasına almış bir sosyal ağa (Network) bağlı işletmeyle mücadele edilmek zorunda kalınacaktır. Böyle bir yapı karşında hiçbir işletmenin hayatını devam ettirme garantisi yoktur. İşletmelerimiz bu şartları göz önüne alarak sosyal sermayelerini en yüksek seviyeye çekmelidirler. Mevlana’nın deyişiyle işletmelerimiz, “Bir olmalı, iri olmalı ve diri olmalıdırlar…
” KAYNAKÇA
• Coleman, J. S., [1990], Foundations of Social Theory, Cambridge Massachusetts and London, The Belknap Press of Harvard University Press
• Field, J., [2003], Sosyal Sermaye, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
• Hardin, G., [1968], The tragedy of the commons, Science, 162, 1243–8.
• Olson, M., [1965], The Logic of Collective Action: Public Goods and the Theory of Groups, Cambridge, MA: Harvard University Press.
• Ostrom, E., Ahn, T. K., [2009], The meaning of social capital and its link to collective action, Edward Elgar Publishing
• Putnam, R. D., [2000], Bowling Alone: the collapse and revival of American community, New York: Simon and Schuster