Blog / Küresel Rekabet İçin AR-GE ve İnovasyon
Küresel Rekabet İçin AR-GE ve İnovasyon
R. Hilal PEKER Verimlilik Uzmanı Küresel Rekabet İçin AR-GE ve İnovasyon
Günümüzde işletmeler coğrafi * konumlarına ve ölçeklerine bakılmaksızın ulusal ve uluslararası piyasalarda yoğun bir rekabet baskısı altında hayatta kalma savaşı içindedirler. İşletmelerin ayakta kalabilmeleri ve yüksek performans gösterebilmeleri için rakiplerine karşı sürekli rekabet üstünlüğü sağlamaları gerekmektedir.
Günümüzün bu zorlu rekabet ortamında Ar-Ge faaliyetlerinin sürekliliğini sağlayan ve inovasyonlarını hayata geçirebilen işletmeler ancak sürdürülebilir rekabet avantajı yakalayabilir ve bunu koruyabilirler. İşletmeleri sürdürülebilir rekabet avantajı kazanmış ülkeler ise zenginleşebilir, ekonomik ve sosyal anlamda yüksek bir refah düzeyine sahip olabilirler. Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından hazırlanan “Küresel Rekabet İçin Ar-Ge ve İnovasyon” adlı araştırma raporu da Ar-Ge ve inovasyonu, zenginlik ve refahın kaynağı, aynı zamanda rekabetçi gücün en önemli bileşeni olarak geniş bir bakış açısıyla değerlendirmekte, ülkemizin Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarını itici bir güç olarak nasıl kullanabileceğine dair araştırmalar, karşılaştırmalar, veriler, fikirler, öneriler ve modeller içermektedir.
Bu çalışma kapsamında yapılan incelemeler rekabetçilik paradigması üzerine kurulmuş olup, ülkemizin Ar-Ge harcamaları, inovasyon kapasitesi, ihracat sıralaması ve ihracat içerisindeki ileri teknoloji oranı gibi performans boyutları ülkelerle karşılaştırmalı olarak ortaya konulmaktadır. Türkiye’nin söz konusu performans boyutlarında gelişme göstermesinin yolunun yenilikçi bir stratejiye ve sağlam bir uygulama planına olan ihtiyacın giderilmesinden geçtiği vurgulanmaktadır.
Çalışmada, ülkelerin kendi bilimsel ve teknik yeteneklerini geliştirerek teknolojik politikalarını sosyal ve ekonomik koşullarına * Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından Mart 2012’de yayımlanan aynı başlıklı rapordan derlenmiştir.
Raporun tamamına http://www.musiad.org.tr/ detayArYay.aspx?id=365 linkinden ulaşılabilir. göre belirlemek zorunda oldukları ve ulusal ya da bölgesel ölçekte rekabetçi olmanın bir adımının teknoloji öngörü ve gelişim planları yapmak olduğu ifade edilmektedir. Ardından ileri teknoloji ürünlerin küresel ticaretteki payının her geçen gün arttığı ve bu teknoloji ürünlerini üreten ülkelerin dünya ticaretine yön verdiği gerçeği gözler önüne serilmektedir. Çalışmanın “Geleceği Öngörmek” başlığı altında, İkinci Dünya Savaşı sonrası gerçekleriyle tasarlanmış küresel sistemin 1990’lı yıllardan sonra büyük bir değişim geçirdiği, zenginliğin yaşlanan Batı’dan genç ve çoğalan Doğu’ya doğru aktığı, devlet dışı aktörlerin sahneye çıktığı, iklimin değiştiği, enerjinin en temel mala dönüştüğü, gıda güvenliği ve temiz su ihtiyacının büyük bir soruna dönüşmek üzere olduğu, teknolojinin baş döndürücü hızla ilerlediği, nüfusun hızla arttığı bir dünya gerçeği ortaya konulmaktadır.
Ardından önümüzdeki 15 yıl içinde öne çıkacak temel teknoloji alanları sıralanmaktadır. Çalışmanın sonraki bölümünde ise, Türkiye’nin Ar-Ge ve inovasyon alanlarındaki mevcut durumu ve öncelikleri ortaya konmakta ve ülkemizin mutlaka kendi önceliklerine göre gelecek öngörülerini de hesaba katarak Ar-Ge ve inovasyon stratejilerini belirlemek zorunda olduğunun altı çizilmektedir. Çalışma, Ar-Ge, inovasyon ve aralarındaki ilişki hakkında genel bilgiler vererek devam etmektedir. İnovasyonun, işletmenin bilgi birikimi ve tecrübesinin gelişimi sonucu ortaya çıktığı vurgulanarak, ArGe çalışmaları sonucu elde edilen fakat uygulanamamış veya ticarileştirilememiş her bir fikrin, hem işletme hem de ülke için bir kaynak israfı olduğu görüşü savunulmaktadır.
Çalışmada inovasyonun faydasını ve gerekliliğini asıl belirleyenin inovasyonun yarattığı çevresel tetiklemeler olduğu belirtilmektedir. Toplumun veya pazarın taleplerini karşılamak bazen de olmayan bir talebi var etmek adına bir fikir üzerinde ilerleyen yenilikçilerin, fikirlerine yaratıcılıklarını katarak pazara sunduklarında bunun başka inovasyonları tetiklediği, bu sayede global veya lokal alanda inovasyonu destekleyen yeni pazarların geliştiği, üretkenliğin arttığı beraberinde daha katma değerli, daha yüksek maaşlı işleri, o da beraberinde topyekûn bir toplumsal zenginleşmeyi getirdiği ifade edilmektedir. Bu kapsamda, inovasyonu doğrusal veya mekanik bir süreç olarak algılamak yerine bunun çok boyutlu ve süreklilik gerektiren bir süreç olduğunun kabul edilmesinin öneminden bahsedilmektedir.
Söz konusu çalışmada, bir ülkenin inovasyon kapasitesini belirleyen çok sayıda faktör olduğu ve inovasyon için sadece bireysel yetenekler veya üstün girişimciler ya da kamu desteklerinin yeterli olmadığı asıl üzerinde durulması gereken noktanın inovasyonu destekleyen bir eko-sistemi inşa etmek olduğunun altı çizilmektedir. Ardından inovasyon eko-sistemi ve unsurları hakkında bilgiler verilerek inovasyonun oluşturacağı eko-sistemi bir bütün halinde ele almanın gerekliliğinden bahsedilmektedir. Çalışmanın bundan sonraki bölümünde ise ülkemizde Ar-Ge ve inovasyonun önündeki engellerin ve çözüm önerilerinin net olarak ortaya konulabilmesi amacıyla, Ar-Ge ve inovasyonla ilgili sorunlar gruplandırılarak incelenmektedir.
Bu sorun gruplarından ilki “yapısal faktörler” olup “kamunun rolü ve gücü”, “mevzuat” ve “kamu destekleri” alt başlıklarında irdelenmektedir. İnovasyon ekosisteminin en önemli aktörünün devlet olduğu ve yapılan düzenlemeler, verilen teşvik ve desteklerin inovasyon eko-sisteminin oyuncularını doğrudan etkilediği vurgusu yapılmaktadır. Bazı alanlarda teknoloji geliştirme veya transfer etme süreçlerinin devlet mekanizmaları olmadan mümkün olmadığı, diğer taraftan bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesi, sektörlerin geliştirilmesi çalışmalarının devletin öncülüğünde yürütülmek zorunda olduğunun altı çizilmektedir.
Devletlerin yeniliklerin ve teknolojinin yararlanıcı ve alıcısı olarak piyasaları etkileme gücüne ve yoğun küresel rekabet ortamında devlet- şirket işbirliklerinin önemine değinilmekte, kamunun yol gösterici, dönüştürücü, kolaylaştırıcı, eko-sistem geliştirici rolü üzerinde durulmaktadır. Ar-Ge ve inovasyonda ikinci grup sorunlar; “rekabet ve stratejik faktörler” olarak “özel sektör” başlığı altında irdelenmektedir. Bu kapsamda, özel sektörün inovasyonların ana sağlayıcısı olduğu, gelişmiş ülkelerin çoğunda Ar-Ge fonlama ve gerçekleştirmede başlıca rolü şirketlerin oynadığı, dünyada birçok hükümetin Ar-Ge ve inovasyonda özel sektörün payını artırmak için çalıştığı belirtilmektedir.
Türkiye’deki işletmelerin içinde KOBİ’leri ekonominin dinamosu olarak nitelendiren çalışmada, sürdürülebilir rekabet avantajı kazanabilmenin birinci yolunun Ar-Ge ve yenileşimle sağlanacak katma değeri yüksek ürün üretmekten geçtiği vurgulanmaktadır. Her 1.000 Ar-Ge projesinden 15 tanesinin ticari patente dönüşebildiği gerçeğinin altı çizilerek, KOBİ’lerin Ar-Ge ve inovasyon süreçlerindeki zayıflıklarının, ancak bu süreçlerdeki faaliyetlerini sistematik bir şekilde yönettikleri takdirde ortadan kalkacağı ifade edilmektedir. Türkiye’deki girişimcilik ortamını da değerlendiren çalışmada, Türkiye’nin rekabet gücünü artırmak için; yeni girişimciler yaratmak, potansiyeli yüksek girişimleri desteklemek ve küresel girişimleri ülkeye çekmek için ciddi reformlar yapılması ve girişimcilerin öncü olduğu, işlerini kolaylaştıran inovasyon ekonomileri yaratılması gerekliliğinden bahsedilmektedir.
Çalışmada, Ar-Ge ve inovasyonun önündeki engellerin bir diğeri “finansal ve mali engeller” başlığı altında incelenmekte, Türkiye ve dünyada finans sektörünün durumu, Ar-Ge faaliyetlerine yönelik kaynak kullanımı çerçevesinde ortaya konulmaktadır. Çalışmada Ar-Ge ve inovasyon alanında karşılaşılan ülke sorunlarının bir diğer nedeni ise “eğitim ve insan kaynakları” olarak ele alınmaktadır. Bir ülkenin eğitim kalitesi ile inovasyon kapasitesi arasında doğrudan bir ilişki olduğu, farklı düşünmeyi, sorgulamayı, öneri getirebilme ve kendini özgürce ifade edebilmeyi destekleyen bir eğitim sistemi olmadan yeniliklerin olmayacağı ifade edilmektedir. Bunun yanı sıra, inovasyon için sadece yüksek nitelikli araştırmacı ve bilim insanına değil, iyi eğitimli ustalara, işçilere de ihtiyaç duyulduğuna vurgu yapılmaktadır. İşletmeler için günümüzde ve gelecekte yaşamsal öneme sahip olan inovasyonun, işletmenin sahip olduğu insan kaynakları ile doğrudan ilişki içerisinde olduğu, bu kavramı soyut olmaktan çıkarıp somut hale çevirenin insan kaynağı olduğunun unutulmaması gerektiğinin altı çizilmekte, rekabet gücü kazanmada ve küresel alanda bir çekim merkezi olma yolunda insan kaynağının yetenek ve deneyimlerinin geliştirilerek Ar-Ge personeli sayısı ve kalitesinin artırılması ve uluslararası seviyeye çıkarılmasının en önemli koşullardan birisi olduğu ifade edilmektedir.
Sosyo-kültürel yapının Ar-Ge ve inovasyona etkisi üzerinde de durulan çalışmada, yenilikçi düşüncenin önündeki sosyokültürel engeller ortaya konulmakta, sürdürülebilir kalkınma için ekonomik gelişimin yanında sosyal gelişim, sosyal gelişim içinse sosyal yenileşimin şart olduğu ve bu konuda en önemli rolün sivil toplum kuruluşlarına düştüğü belirtilmektedir.
Son olarak Ar-Ge ve inovasyon konusunda “Ar-Ge süreçleri” başlığı altında da bir takım engellerden bahsedilmekte; Ar-Ge ve inovasyon eko-sisteminin önemli bir unsuru olan teknoparkların dünya ve ülkemizdeki gelişim sürecine yer verilmekte, teknoparkların sorunları ve başarısını etkileyen faktörler ortaya konulmaktadır.
Çalışmanın sonuç bölümünde ise araştırmada elde edilen tüm bulgular ve öneriler doğrultusunda küresel gerçeklere uygun politikalar geliştirmek, projeler planlamak ve eylemleri hayata geçirmek için “Ar-Ge ve inovasyon odaklı yeni bir kalkınma modeli” önerisi sunulmaktadır. Bu model, sonuç kısmında yer alan pratik önerilerin de temel dayanağını teşkil etmektedir. Çalışmada sadece sorun tespiti ve öneriler sunmanın yeterli olmadığından hareketle bir stratejik dönüşüm programı, inovasyon modeli, örgütlenme biçimi ve proje yönetim yaklaşımı geliştirilerek somut projelere de yer verilmektedir. Bu dönüşüm programında kapsamlı ve hazırlanması yıllar gerektiren planlamalar yapmak yerine temel hedefleri ve Türkiye’nin rekabet pozisyonunu belirleyerek önceliklerini ortaya çıkarmanın ve yüzlerce alt projeler hayata geçirerek dönüşümü gerçekleştirmenin mümkün olacağı sonucuna ulaşılmaktadır.