Eda ÜNAL / Sanayi ve Teknoloji Uzmanı (Bilim ve Teknoloji Genel Müdürlüğü)
İlk olarak 1917 yılında Macar mühendis olan Karl Ereky tarafından “Canlıların yardımı ile yapılan tüm üretim işleri” şeklinde tanımlanan Biyoteknoloji, gelişmiş ve modern tekniklerin biyolojik sistemlere uygulanmaya başlamasıyla günümüzde “Bilgi birikimi, ürün ve hizmet üretimi için canlı ve cansız organizmaların değiştirilmesi, bilim ve teknolojinin canlı organizma, parça, ürün ve modellere uygulanması” olarak açıklanmakta ve 21. Yüzyıl için dönüm noktası olan teknolojiler arasında gösterilmektedir. Birçok alanda özellikle küresel problemlerin çözümünde adres gösterilen bu disiplinin sağladığı inovasyon ve teknolojik gelişmeler, onu bilgi iletişim teknolojileri ile birlikte yalnızca AB’de 22 milyonkişilik istihdam yaratan, 1.5 trilyon Euro piyasaya sahip, 21. Yüzyılın en büyük büyüme gösteren sanayilerinden birisi haline getirmiştir.
Biyoteknoloji gıdadan, tarıma, enerjiden çevreye birçok alanda kullanılsa da en genel çerçevesiyle Endüstriyel, Agro ve Medikal Biyoteknoloji olmak üzere üç ana dala ayrılmaktadır. Bu alanlarda son dönemlerde ortaya çıkan eğilim ve ürünler de biyoteknolojinin yaratmış olduğu inanılmaz büyüklükteki ekonomik çıktıyı ve özellikle gelişmiş ülkelerin bu konuya son yıllarda vermiş oldukları yüksek önemi anlayabilmemize yardımcı olacaktır.
Endüstriyel Biyoteknoloji
Endüstriyel biyoteknoloji özellikle 2000’li yıllarda biyoenerji gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına küresel yönelim sonucunda ciddi bir büyüme yakalamış olsa da geçmişi, 1913’lü yıllarda pankreatik özlerden elde edilen proteaz enziminin deterjanlar başta olmak üzere sanayide kullanımına kadar uzanmaktadır. 1960’lı yıllarda bakterilerin enzimlerinden yararlanılmasıyla ekonomik anlamda görünür hale gelmiştir.